Bediüzzaman meşrutiyet için yapıp cumhuriyet ve demokrasi için de geçerli olduğunu ifade ettiği tarifi şu üç kavrama dayandırmıştı: Adalet, meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvet.
Onun bu tarifi yaptığı tarihin üzerinden 107 yılı aşkın bir zaman geçti. Meşrutiyet devri çok gerilerde kaldı. Osmanlı çöktü. Cumhuriyet adı altında bir tek parti ve tek şef rejimi kuruldu. Çok partili demokrasiye geçildi. Ama demokrasi açık darbeler veya zamana yayılan müdahale süreçleriyle defalarca kesintiye uğratıldı.
Son olarak 15 Temmuz darbe girişimini geride bıraktığımız bir aşamadayız.
Ama bu kalkışmayı akamete uğratarak kurtardığımız söylenen demokrasi, şimdi OHAL hukukunun dahi ihlal edildiği bir olağanüstü hal rejiminin cenderesinde.
Bu tabloda herşeyin hukuk içinde yapıldığı iddia edilse bile uygulama hiç de öyle değil. Yoğun ve yaygın hak ihlalleri ile bunların yol açtığı geniş çaplı mağduriyetler, hattâ kötü muamele ve işkence iddiaları büyük ölçüde örtbas ediliyor.
Yaşanan mağduriyetlerin iktidara yakın bazı adreslere de uzandığı bir noktada kabul, ikrar ve telaffuz edilen “At izi it izine karıştı, masumlar yaftalanıyor, kurunun yanında yaş da yanıyor” tesbiti, münhasıran o adreslere yönelik ihlallerin bertaraf edilmesi veya hafifletilmesi sonrasında, yerini “Mağduriyetler gereğinden fazla abartılıyor, mağdur edebiyatı yapılıyor” söylemlerine terk ediyor.
Darbeyle ve darbecilerle hesaplaşma iddiasıyla başlatılan tasfiyeler, hukukî değil, siyasî ve sübjektif kriterler üzerinden yürütülen bir cadı avına dönüşüyor.
Böyle bir tabloda adaletten de, kuvvetin kanunda olduğundan da, meşveretten de söz edebilmek mümkün değil. Onun yerine, masumiyet karinesi, suç ve cezanın şahsîliği, ispat yükünün iddia sahibine ait olup kişinin suçsuzluğunu ispata zorlanamayacağı gibi en temel hukuk ilkelerini çiğneyen, OHAL hukukunu dahi hiçe sayan, kanun hakimiyeti prensibini KHK’larla paspasa çevirip Meclisi bypas eden... bir keyfîlik ikame ediliyor.
Keyfîlik, yani kuralsızlık, yani fetret.
2016 Türkiye’si işte bu durumda.
Hükümet CHP’ye “İhraç kriterleri daraltılacak. Sendika üyeliği ve Bank Asya işlemlerinde ‘belli bir süre’ kaydı konulacak” demiş (Milliyet).
Tepkiler sonucu iktidar “Sadece sendika üyeliği ve Bank Asya ilişkisi ihraç sebebi olmamalı”yı kabule biraz yaklaştı. Uyarmaya devam edelim.
Hz. Hüseyin’in (ra) mücadelesinden alınacak en önemli dersler baskı ve zulme boyun eğmeyip hürriyet-i şer’iye ve adalete sahip çıkmak olmalı.