Bediüzzaman Said Nursî 1908’de İkinci Meşrutiyetin ilânından üç gün sonra Sultanahmet Meydanında düzenlenen mitingdeki “Hürriyete hitap” nutkunda memur kadroları için şöyle diyor:
“Bir cisim birden zerrattan tahallül (ayrışması) ve yeni zerrattan teşekkül eylemesi muhal (imkânsız) olacağından, cism-i devletin birden memurîni (memurları) ref’ (kaldırması) ve yenilerini ikame eylemesi muhal olmasa da müteazzirdir (çok zordur). Binaenaleyh, istidadı habis ve kabil-i ıslah olmayan (ıslahı imkânsız) adamları zaten cism-i devlet def’-i tabiî ile (doğal süreçte) ifraz edecektir (ayıracaktır). Amma kabil-i ıslah olanlar, zaten güneş garptan tulû etmediğinden (batıdan doğmadığından), tevbenin kapısı açıktır. Bunların tecrübelerinden istifade etmeli. Bunların yerini dolduracak kırk sene lâzım.” (Eski Said Dönemi Eserleri, s. 179-180)
Devleti canlı bir organizmaya, memur ve bürokrasi kadrolarını da onun zerrelerine benzeten Üstad, özellikle büyük inkılap ve köklü değişimlerde bu kadrolara nasıl yaklaşılması gerektiğini bu ifadeleriyle dile getirirken; topyekûn bir tasfiyenin yanlışlığını ve imkânsızlığını, kadro değişiminin zamana yayılan bir süreç içinde gerçekleştirilmesi gerektiğini, aksi takdirde devlet fonksiyonlarının işlemez hale gelebileceğini vurguluyor.
Eski kadrolardan kabil-i ıslah olup yeni dönemin şartlarına uyum sağlayabilecek olanların muhafaza edilip tecrübelerinden istifade edilmesi gerektiğine dikkat çekerken, topyekûn bir kadro yenilemesi için ortalama 40 seneye ihtiyaç olduğunu söylüyor.
Konjonktürel, ideolojik ve partizanca gerekçelerle ya da asılsız ihbarlar esas kabul edilerek girişilecek kadro tasfiye ve kıyımlarının devleti zaafa ve hizmetlerini kesintiye uğratacağı gerçeğinin altını çizen bu son derece önemli tesbit ve uyarılara, yaşadığımız süreçte de kulak verilmesi icab ediyor.
Darbeciler ve “Fetö” ile mücadele gerekçesiyle başlatılıp, bunların çok ötesine uzanan boyutlara ulaşan tasfiyelerin yol açtığı tecrübe kıyımı ve meydana getirilen boşlukla ortaya çıkan tablo, bütün kurumlarda şimdiden alarm zilleri çaldırmaya başladı bile.
Üstad: Ayetin (Maide 32) mana-yı işarîsiyle bir fert dahi umumun selâmeti için feda edilmez. Hamiyet namına rızasıyla olsa başka meseledir.
Maide Suresi 32. ayetin meali: Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birini öldürürse, bütün insanlığı öldürmüş gibidir.