Devletler için istihbarat, özellikle iç ve dış güvenlik açısından son derece önemli.
Ama o ölçüde önem taşıyan bir konu da, mahiyeti ve yapısı gereği gizlilik gerektiren istihbarat faaliyetlerinin demokratik denetim altında yürütülmesi. Ve işin bu ciheti, gelişmiş ileri demokrasileri dahi fena halde zorluyor.
ABD’de CIA, İngiltere’de MI6 gibi gizli servis- lerin çevirdiği dolaplar üzerine çekilen sayısız film bunun mebzul örnekleriyle dolu.
Dikta rejimleri ise varlık ve bekalarını istihbarata bağlamış olmaları ile maruf. Meselâ sokaktaki her üç, hatta iki kişiden birinin istihbarat elemanı olduğu yönündeki dillere destan söylentilere konu olagelen Suriye rejimi bunun en tipik örneklerinden.
Onun için muhaberat devleti deniliyor.
Peki, Türkiye’deki durum ne?
Tek parti ve ihtilâl dönemlerindeki uygulamalar, maalesef bizi de dikta rejimleriyle aynı duruma getirdi. Resmî ideoloji ekseninde hazırlanan istihbarat raporlarına göre oluşturulan politikalar içeride devleti milletten, dışarıda ülkeyi dünyadan kopardı.
1990’lara kadar askerî vesayetin sıkı kontrolünde olan, dahası demokrasiye ve sivil siyasete karşı bir operasyon aracı olarak kullanılagelen MİT’i sivilleştirerek demokratik denetim altına almaya yönelik ilk adım, merhum Demirel’in başbakanı olduğu DYP-SHP koalisyonu döneminde, müsteşarlığa sivil bir ismin getirilmesiyle atıldı.
Ancak bilhassa gelinen noktada karşı karşıya olduğumuz tablo, konuya sadece sivilleştirme açısından değil, meselenin özünü oluş- turan demokratikleşme boyutuyla yaklaşılması gerektiğini ortaya koyuyor.
Yaşadığımız süreçte yargının da, yasamanın da, yürütmenin de istihbarat manipülasyonları ile yönlendirildiğini, hatta yönetildiğini gösteren işaretler giderek çoğalıyor.
Gündemdeki malum davaların istihbarat kaynaklı liste ve raporlar esas alınarak görülmesi, MİT’in kendisinin dahi “Adlî delil sayılmaz” notuyla gönderdiği raporların bazı mahkemelerce “delil” sayılıp kararların bunlara bina edilmesi, kimi “hâkim”lerin sanıklara “Beni sadece MİT listesi bağlar” demesi ve tutuklamaların da, tahliyelerin de bu liste ve raporlar üzerinden yapılması gibi.
(Devam edeceğiz inşaallah.)
“Dindar”ların çoğunun masumlara yapılan zulümlere duyarsız kalıp daha ötesinde alkış tutarak adalet, merhamet, empati ve vicdan sınavlarını kaybettiği dehşet verici bir süreçte herşeyi göze alarak hakkı tutup kaldırma kararlılığı ile haktan yana durabilenlere ne mutlu.
27.4.17’de yaptığımız scope yayını: Gittikçe ağırlaşan OHAL bilançosu ve Türkiye’ye kaybettirdikleri - YENİ ASYA http://www.yeniasya.com.tr/video/gittikce-agirlasan-ohal-bilancosu-ve-turkiye-ye-kaybettirdikleri_430437