Millî irade kavramının ülkeyi hukuk, demokrasi ve çoğulculuktan uzaklaştırmak, darbeyle mücadelenin de muhalifleri tasfiye için kullanıldığı sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz.
Demokrasi için ve darbeye karşı muhalefetle uzlaşma şeklinde takdim edilen “Yenikapı ruhu” bile “İktidar ne derse o” eksenli bir duruş olarak tanımlanıyor.
O yüzden, Sarayın ve yönetip yönlendirdiği hükümetin Meclisi bypass ederek MGK ve MGSB referansları ve “iliştirilmiş medya” desteğiyle yürüttüğü tasfiye operasyonlarına ve bunlarla sebebiyet verilen yoğun mağduriyetlere yönelik itiraz ve eleştiriler “Yenikapı ruhunun ihlali” olarak yorumlanıyor ve topa tutuluyor.
Bu tavır “İkinci kurtuluş savaşı, dünyaya kafa tutma, mazlum milletlere ve ümmete ümit olma” gibi hamaset söylemleriyle yüceltilerek adeta kutsallaştırılıyor.
Böyle bir psikoloji, gündemdeki herkesi ilgilendiren çok önemli, kritik, hassas ve hayatî konuların dahi sükûnetle konuşulup tartışılabilmesine izin vermiyor.
Bu durum dış politikaya da yansıyor.
Ülkenin mukadderatını ilgilendiren çok önemli ve riskli kararlar, Meclis ve kamuoyu dışlanarak alınıyor ve “millî mesele” şablonunun arkasına sığınılarak, konuların etraf-ı erbaasıyla enine boyuna müzakere edilmesinin önü kesiliyor.
Dış ilişkiler keskin manevralar ve U dönüşleriyle oradan oraya savrulup duruyor; kâh düzgün ilişkiler, diplomasi diline uymayan sokak ağzı rest ve çıkışlarla bozuluyor; kâh tam tersi manevralarla yeniden “düzeltilme”ye çalışılıyor.
Meselâ Suriye, Irak, Mısır, İran, İsrail, Rusya, ABD, Almanya ve AB ile ilişkilerin seyri, bunun kısa bir zaman dilimine sığdırılan çok sayıdaki örnekleriyle dolu.
Böylesine değişken, istikrarsız, zikzaklı bir dış politika ile bölgede ve dünyada itibarlı bir ülke olabilmek mümkün mü?
İşin garibi, bu durum tartışılamıyor da.
İçeride hukuk ve demokrasi ihlalleriyle otoriterleşme işaretleri arttıkça, dış ilişkilerde hamasete dayanan maceracı arayışlar da eşzamanlı olarak çoğalıyor.
Bu vahim gidişatın sonu nereye varır?
Türkiye bu durumu daha kadar taşır?
Sungur Abinin cenazesinde boy gösterdikten 4 yıl sonra, kızını, hak kazandığı emekliliğe de izin vermeden Kur’an kursu hocalığından attılar.
Yargı üzerinde yoğun baskı sürerken “KHK mağdurlarına yargı yolunu açıyoruz” demek AİHM yolunu kesme amaçlı bir taktikten başka ne olabilir?
Tenkit, gıybet ve tahriklere karşı neler yapabiliriz? - http://www.yeniasya.com.tr/video/tenkit-giybet-ve-tahriklere-karsi-neler-yapabiliriz_412915