"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hukukçu âdil ve cesur olmalı

Kâzım GÜLEÇYÜZ
10 Haziran 2017, Cumartesi 00:02
Tecrübeli ve idealist avukat Mustafa Kuran, üç sene önce yayınladığı “75 Yaşımın Şükrü” adlı kitabında şu önemli tesbitlerini dile getiriyor:

“Türkiye’de hukuk eğitiminde kalite sorunu var. Hukuk öğrenimi hukuk teknisyenliğine indirgendi. Hukuk bilgisi sadece teknik bilgilerden ibaret değil ki. Hukukun vicdan, adalet ve hakkaniyet boyutu var. Hukukçuda şu dört erdem olmalı: Bilgelik, cesaret, ölçülülük ve adalet. Hukuk öğretimi bu dört temel erdem üzerine inşa edilmeli. Yetkin olmayan hukukçuların çokluğu yakın geleceğin gündemini çarpıklıklarıyla zorlayacak.”

Bu tesbit ve öngörünün nasıl acı bir şekilde tahakkuk ettiğini, içinden geçtiğimiz sıkıntılı süreçteki yakıcı örneklerde görüyoruz.

Özellikle tam bir furyaya dönüşen tutuklama dalgası, gündemi fena halde zorlayan ve doğuracağı çok boyutlu hukukî, insanî, vicdanî, toplumsal ve ekonomik sonuçlarla daha da zorlamaya devam edecek olan bir hukuk fecaati olarak frensiz şekilde sürüyor.

Kanunda tutuklama şartları belli. O şartlara bağlı istisnaî hallerde uygulanması gereken bir tedbir. Ama yaşadığımız süreçte rutine bindirildi ve alışkanlık haline getirildi.

Herhangi bir ihbar, şikâyet, zorla konuşturulan itirafçıların ifadeleri ve ne şekilde hazırlandığı belli olmayıp güvenilirliği son derece kuşkulu olan MİT listeleri esas alınarak otomatiğe bağlanan tutuklama kararları veriliyor ve bu tutuklamalar habire uzatılıyor.

Tutuklama gerekçeleri ne kadar tartışmalı ise, uzatma gerekçeleri de öyle: “İsnad edilen suçun delillerini bulup bildirmeleri için kurumlara yazı yazdık, beklediğimiz yazılar gelmediğinden tutukluluğun devamına...”

Kazara tahliye kararı veren mahkemelerin tepesine HSK sopası iniyor. Onun gerekçesi de: “Deliller toplanmadan nasıl bırakırsın?”

Delilsiz tutuklamak normal, bırakmak suç!

Böylesine çarpıklıkların iyice ayyuka çıkıp gayretullaha dokunacak zulüm ve mağduriyetlere yol açtığı, ama ülkeyi yönetenlerin hiç tınmadığı, dahası milletin ve dünyanın gözünün içine baka baka “Herşey hukuk içinde yürüyor” mavalını tekrarlamaya devam ettiği inanılmaz bir süreçten geçiyoruz.

Bilge, cesur, ölçülü ve âdil hukukçulara ihtiyacımız hiç bu kadar şiddetli olmamıştı!

***

Hükümet ve yargı topu birbirlerine atmak yerine çare bulsunlar. Haksızlığa uğrayan her bir masumun âhının Arş’ı titreteceğini unutmasınlar.

HSK’ya hukuk ve normalleşme çağrısı - http://www.yeniasya.com.tr/video/hsk-ya-hukuk-ve-normallesme-cagrisi_434545

Mağduriyetler bayrama sarkmasın - http://www.yeniasya.com.tr/video/magduriyetler-bayrama-sarkmasin_434654 

 

Okunma Sayısı: 7079
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Özcan Erkiş

    10.6.2017 12:37:03

    ( 4 ) Katar krizine karşı pek duyarlı olan ancak hatalı bir yol izleyen iktidar, 'Elçiye zevâl olmaz!' deyip meseleyi diplomasi ile çözmek adına, ateşe benzin dökercesine asker, uçak ve gemi ile Katar krizini halletmeye çalışması tam Suriyelik bir dış politika örneği. 'Daha baştan yanlıştı! ' dedikleri Suriye dış politikasına benzer bir siyaseti, Katar'da devreye sokmaktaki asıl sebep ne acaba? Katar'a bir 'diyet borcumuz' mu var? Yoksa Suriye ve Irak meselesini hallettik de sıra Katar'a mı geldi? Bizler dış politika uzmanı değiliz lakin iktidarın dış politikasını kim belirliyor onu da çok merak ediyoruz. Çünkü feraset ve basiret ve vizyon sahibi bir hariciyeci 'bir delikten birkaç defa sokulmaz ' diye bir hakikatin olduğunu biliyoruz. Dahile karşı kullanılan "Kusura bakmayın! " müstağni tavrı ve tarzı şimdi de harici, dış politikanın da temel argümanı oldu. Yâni "Yurtta kusura bakmayın, cihanda kusura bakmayın!" Dış politika bu mudur?

  • Özcan Erkiş

    10.6.2017 12:22:50

    ( 3 ) Adâlet Bakanı "f.ö kapsamında tutuklu 50 bin 402 kişi var "diyor . (T24, 9.6.2017) Karar verme konusunda kaplumbağa olan yargı, ne vakit 50 bin 'suçluyu' ve 'suçu' tesbit edivermiş, hayret doğrusu! Artık adâlet ve hürriyetin rafa kaldırıldığı biliyoruz. Bizim asıl merak ettiğimiz husus ise, ne vakit âdil, tarafsız, bağımsız, cesur ve vicdanı hür yargıçların bu kötü gidişata 'dur! ' diyeceğidir. Veya diyebilecek yargıçların olup olmadığı gerçeğidir. Var olduğuna inanmak istiyoruz. "Bilge, cesur, âdil ve ölçülü " yargıçların olmadığı bir yargı sistemi ve yargıçların nasıl vahim hata, mağduriyet ve zulümlere sebebiyet verdiğini yaşıyor ve esefle görüyoruz. Öyle ki hariçten gelen ikazlar dahilden yükselen feryatlar bile duyulmuyor bile. Dile getirenler de yine yargı sopasıyla hizaya getirilmek isteniyor. Yâni adâlet; ya başta külah yahut elde sopa olmuş.

  • Özcan Erkiş

    10.6.2017 12:06:33

    ( 2 ) Demek âdil bir adaletin başlangıç noktası 'hukuk eğitimi' olmaktadır. Sayın hukukçunun bahsettiği 4 erdeme (bilgelik, cesaret, ölçülülük, adâlet)e sahip yargı ve yargıçlar olmalı ki adalet tecelli etsin. Ve bizler de 18 yüzyıl Almanya'sındaki değirmenci bir vatandaşın Kral'a karşı söylediği "Berlin'de hâkimler var! " sözüne mukabil "Ankara'da hâkimler var! " diyebilelim. Fakat heyhat! Avrupa'ya hürriyet, adâlet ve medeniyet öğretmiş olan bir ecdadın torunları olan bizler, böyle bir sözü bırakın söylemeyi, söyleme cesareti bile bulamıyoruz. Yargının bile söyleyemediğini biz nasıl söyleyeyim değil mi? İşte cesaret, hakperestlik ve vicdan hürriyeti böyle zamanda ortaya çıkmaktadır. Yoksa OHAL yokken herkes 'Molla Kâsım.' Yeni Asya farkı da burada ortaya çıkıyor zaten. Her zulüm, mağduriyet ve istibdat devrinde cesur ve hakperest olabilmek, hakperest kalabilmek.

  • Hayrettin

    10.6.2017 12:02:28

    Kazım beyin cesur kaleminden Kadir-şinas duruşundan dolayı ALLAH razı olsun

  • Özcan Erkiş

    10.6.2017 11:49:33

    Sayın Güleçyüz, yargının, zulüm boyutundaki mağduriyetleri netice veren ahvâlini anlatan güzel ve hakikatli bir yazı olmuş. Teşekkür ediyoruz. Çünkü hemen hepimizin 'yargı 'deyince aklımıza gelen ve yargıda ve yargıçlarda bulunmasını istediğimiz hususiyetleri, yazınızdaki hukukçu da kitabında gayet güzel bir şekilde dile getirmiş. OHAL'in antidemokratik ortamında işte öyle yargı ve yargıçların olmaması 'adâlet' hesabına ne büyük talihsizlik! Fakat şu da bir gerçek ki, OHAL'in hukuksuz işlerini 'meşru ' kılacak bir 'OHAL yargısı ' da lâzım ki 'normalde yapamadıklarını' yapsınlar değil mi? Bu da 'Allah'ın bir lütfu(!)' olsa gerek. İşte 2 damat olayında yaşadığımız 2 yargı örneği. Nepotizm (o da ne ki demeyin lütfen! ) iktidardan sonra yargıya da sirayet etmiş bir virüs! Adâlet, her yerde herkese karşı herşey için olmalı ki 'Âdalet' değil mi? Kişiye has yahut özel 'adâlet' herhalde ancak kabile devletlerinde olabilir.

  • HÜSEYİN İLHAN

    10.6.2017 06:07:06

    ADALET sadece hukuk fakültesini bitirip diploma almak ve imtihan denilen toplumca malum olan eleminasyondan sonra savcı,hakim olmakla tecelli etmiyor.Etmediğide yaşadığımız siyasi,adi, ve asayiş gibi hadiselerde verilen karalarla ortada. Tecrübeli hukuçunun tesbiti ile BİLGELİK,ÖLÇÜLÜK,CESARET İLE ADALET kriterleri maalesef birçok hukukçuda yok.Olan papağan gibi ezberlenmiş YASALAR ve onların etrafınde yapılan CERBEZE ile İLİŞKİLER dengesinin,gücünün tecellisidir.ADALET için bir insanda olmazsa olmaz VİCDAN ve HAKKANİYET esastır.Bu olunca ADALET tecelli eder.Hukukçu istediği kadar yasaları bilsin eğer HAKKANİYET ve VİCDANI tefessüh etmiş ise ADALET tecelli etmeez.Durum ortadadır.KORKAKLARLA,PISIRIKLARLA,CERBEZEYİ BİLGELİK sanan sözde hukukçularla olmuyor ve olmaaz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı