Geçen Aralık’ta Demokrat Eğitimciler Derneğinin Yeni Asya Vakfında düzenlediği “OHAL ve insan hakları” panelinin konuşmacılarından Av. Kadir Akbaş, katıldığı bir davada heyet başkanına AİHM içtihatlarını hatırlatınca “Yemişim AİHM içtihadını” şeklinde bir karşılık aldığını aktarmıştı.
Yine Akbaş, son dönemde ağır ceza mahkemesi üyeliklerine 22-23 yaşındaki yeni mezunların atandığını da söylemişti.
Çoğunun siyasî saik ve tercihlerle oralara getirildiği süreç ilerledikçe daha net ortaya çıkan bu hâkimlerin AİHM içtihatlarına bakışındaki sığlık ve nobranlık hem hukuk fakültelerinde verilen eğitimin düzey(sizliğ)ini, hem evrensel hukuk kriterlerinden ne kadar uzak olduklarını, hem de AİHM’in anayasal bağlayıcılığından bîhaberliklerini gösteriyor.
Ama yıllarca ağır ceza hâkimliği ve Yargıtay üyeliği yaptıktan sonra Kamu Başdenetçiliğine getirilen bir ismin de aynı tavrı sergilediğini görünce, bu işin eğitim, kültür ve tecrübe eksikliğinden öte daha derin temelleri ve boyutları olduğunu tesbit ve ifade etmek gerekiyor.
Kamu Başdenetçisi M. Nihat Ömeroğlu Milliyet’te iki gün peş peşe yayınlanan yazısının ilk bölümünde AYM’nin Altan ve Alpay’a tahliye kararını eleştirirken “AİHM içtihatları bağlayıcı olmakla birlikte, ülkemin, devletimin geleceğini ilgilendiren durumlarda bana kimse önceliğin AİHM içtihatlarında olduğunu söyleyemez” diyor (11.2.18).
Bu cümleyi o gün twitter’daki mesajımızda “ ‘Devlet mevzubahis ise hukuk askıya alınabilir, yemişim AİHM içtihadını’ lâfının yeni bir versiyonu” olarak yorumladık.
İlâveten şunu söylememiz gerekiyor:
Hem AİHM içtihatlarının bağlayıcılığından söz edip, hem de “ülkenin ve devletin geleceğini ilgilendiren durumlarda” önceliğin bunlarda olmayacağını iddia etmek nasıl bir hukuk mantığının ifadesi?!
“Ülkenin ve devletin geleceğini ilgilendiren durumlar” ne demek? Hukukta bunun bir karşılığı var mı? Önüne gelen bu gerekçeyle hukuku tatil edip askıya almaya kalkıştığı takdirde işin sonu nereye varır? Hele bir hukukçunun kullanacağı dil mi bu?
Hukuk bu kafaya kalırsa vay halimize!
***
- Adalet Bakanı: “f.ö’den 38.470, PKK’dan 10.079, DEAŞ’tan 1354 tutuklu var.” f.ö tutukluları aylardır ilk defa 40 binin altına düşmüş. Peki, kalan 38.470’in ne kadarı gerçekten terörist ve darbeci? Ya onların da çoğu, bırakılanlar gibi asılsız ihbar, iftira ve kumpas kurbanıysa?!!
- “2017 manşetleriyle sağduyu ve vicdanın sesi” ekimiz - http://www.yeniasya.com.tr/video/2017-mansetleriyle-sagduyu-ve-vicdanin-sesi-ekimiz_453230