Harf devriminin yapılış ve uygulanış biçiminin Türkiye’de tam bir “kültür kıyımı”na yol açtığı öteden beri söylenir.
Milleti bir gecede cahil bırakan bu inkılâbın diğer devrimlerle birlikte darbe anayasası ile koruma altında tutulması ve ilaveten devrimbazların bu konudaki en sakin eleştirileri dahi hiddet ve tehevvürle susturmaya çalışan saldırgan tavrı ise, bu tartışmanın demokratik ve olgun bir anlayışla yapılmasına izin vermez.
Bu anormal ve şizofrenik tepkiler, harf devriminden sonra Kur’an okutmayı ve öğretmeyi dahi yasaklayıp, halkı evlerindeki Osmanlıca kitapları yakmaya, gömmeye ve köşe bucak gizlemeye sevk eden yasakçı tavrın uzantıları.
Oysa bilhassa 2010’lar Türkiye’sinde artık böylesine ilkel bir yaklaşımın asla yeri olamaz.
Gelinen noktada, harf devrimini, gerek yapılış ve uygulanış tarzı, gerek yol açtığı sorunlar, gerekse bu devrimle “yeni Türk harfleri” diye dayatılan alfabenin eksikleri açısından sükûnet ve olgunlukla ele alıp tartışabilmeliyiz.
Nitekim Kürtçe tartışmasının gündeme gelmesinden sonraki süreçte “Q, X ve W harfleri de alfabeye eklensin” talepleri dile getirildi.
Demek ki, bu alfabe ihtiyaçlara yetmiyor.
Bunu söylemek, “Latin harflerini terk edelim ve tekrar eskiye dönelim” anlamına gelmez. Ama Kur’an harflerini ve Osmanlıcayı da öğrenmemiz, harf devriminin yol açtığı kültürel inkıtayı telafi açısından bir gereklilik değil mi?
Esasen Türkiye bu meseleyi yıllar önce aştı.
Kur’an’ı orijinal metninden okumayı öğrenmek ve çocuklara öğretmek için açılan Kur’an kursları ve elifba dersleri bunun yaygın örneği.
Keza Osmanlıca da tabu olmaktan çıktı, okullara seçmeli ders olarak konuldu, öğrenmek isteyenlerin katıldığı kurslara konu oldu.
Risale-i Nur başta olmak üzere bazı klasik eserlerin Osmanlıca metinlerinin dahi serbest olarak basılıp okunduğu bir noktaya ulaştık.
Hal böyle iken, 19. Millî Eğitim Şûrasında konunun bir kez daha “Seçmeli ders olarak okutulsun” teklifiyle gündeme gelmesi ve benimsenmesi, gereksiz bir tartışmaya yol açtı.
Devrimci ve laikçi reflekslerle ortaya konulan tepkiler ve bunlara cevaben başta Cumhurbaşkanının “İsteseler de, istemeseler de Osmanlıca öğretilecek” şeklindeki dayatmacı ve buyurgan söylemleri, konuyu anlamsız bir gerilim gündeminin odağı haline getiriverdi.
Çoktan çözülmüş bir meseleyi böyle ateşli bir kavgaya malzeme yapmanın ne gereği var?
Dahası, asıl olan, çocuklara okumayı sevdirmek değil mi? Hem yeni, hem de “eski” harflerle!
tweet- Rasih Nuri İleri: Atatürk döneminde İttihatçılar, yakın silah arkadaşları, sarıklı yobazlar, Nakşibendiler asıldı, ama hiç solcu asılmadı.