Medeniyetler ittifakı projesinin eşbaşkanlığının üstlenildiği dönemler de geride kaldı ve yerine her fırsatta “Batı karşıtlığı”nı vurgulayan hamaset söylemleri ikame edildi.
Özellikle AB’den gelen hukuk ve demokrasi eksenli tenkitlere “Hans şunu demiş, George bunu demiş; bizi ilgilendirmez. Söyledikleri bir kulağımızdan girer, öbür kulağımızdan çıkar. Bizim için önemli olan milletimizin ne dediğidir” diye cevap veriliyor.
(Burada gözden kaçırılmaması gereken ilginç bir nokta, benzer eleştirilerin ABD’nin yıllık insan hakları raporlarında da dile getirilmesinin derin bir sükûtla geçiştirilmesi...)
Peki, milletin ne dediği nasıl belirleniyor?
Özellikle toplumun ve ülkenin tamamını ilgilendiren temel iç ve dış politikalarda halkın tercihinin geniş tabanlı uzlaşmalarla ortaya çıkması gerekirken, bugün bunu temine yönelik bir yol izlendiği söylenebilir mi?
Milletin ne dediğinden kast edilen şey sadece iktidar politikalarına hiç sorgulamadan, kayıtsız şartsız ve gözü kapalı destek veren tarafgir bir kitlenin tavrı ise, buradan sağlıklı bir neticenin çıkması mümkün mü?
Tek görüşün sorgusuz sualsiz ve körü körüne bir biat mantığıyla belli bir kesime dikte ve mal edildiği sisteme demokrasi denir mi?
Medyanın büyük ölçüde tek sesli hale getirildiği, üniversitelerin ve sivil toplumun susturulup sindirildiği, kamuoyunun böyle bir mekanizma içinde tek yanlı olarak şekillendirilmeye çalışıldığı bir tablo içinde, uygulanan iç ve dış politikalarla ilgili olarak zaman zaman anket sonuçları yayınlanıyor.
Meselâ halkın yüzde 61’inin “Türkiye Ortadoğu’ya askerî olarak müdahil olmalı” dediği ifade ediliyor (Habertürk, 28.11.16). Belli ki, bu sonuç, özellikle Fırat Kalkanı operasyonuna halkın desteği olarak sunuluyor. Ancak böyle bir yöntem doğru mu? Dış politika, hele böylesine hassas ve riskli bir konu anket sonuçlarına göre yönetilebilir mi?
Bu tür konularda izlenecek politikaların, uzmanları ve erbabınca enine boyuna incelenip müzakere edilerek belirlenmesi ve şartları dikkate alan bir duyarlılıkla uygulanması gerekirken, tek taraflı ve konjonktürel söylem ve sunumlarla oluşturulan değişken kitle tercihlerinin eşliğinde girişilecek maceracı yönelişler, Allah muhafaza, altından kalkılamayacak tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
Fırat Kalkanı başlarken “Hedef sınır güvenliğimiz” denilmişti; şimdi CB “Zalim Esed’in hükümdarlığını bitirmek için girdik” diyor. Hangisi?
Adana’daki yurt yangınında can veren çocuklarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz. Tek tesellîmiz “Yangında ölen şehittir” hadisindeki müjde...
Yurt yangınının her kademedeki sorumlularından hesap sorulsun. Ama bu facia, sinsice hazırlanan karanlık projeler için istismar edilmesin.