Darbe girişimi üzerine demokrasi tarihimizde ilk kez görülen toplumsal duyarlılık gerçek anlamda bir demokrasiyi sahiplenme şuurundan mı kaynaklanıyor, yoksa “Meydanlara çıkın” çağrısı yapan lidere biat ve münhasıran onu koruma duygusundan mı?
Eğer ikinci şık ağır basıyorsa...
Halkın, seçtiği insana sahip çıkması ve ona yönelik bir girişime karşı harekete geçmesi bir yönüyle elbette takdire şayan.
Ama sorgusuz sualsiz biat ve bağlılık boyutunda kaldığı takdirde ülkeyi şahıs hakimiyetine götürme riski de olan bir tavır.
Bu durum, arkasından gidilen lidere de hayır getirmez. Kitleler bugün adeta ölesiye bağlı oldukları lideri, yarın şartlar ve hava değiştiğinde hızla terk edebilirler.
Siyaset tarihi bunun örnekleriyle dolu.
Asıl olması gerekense, halkın temel ve evrensel değerlere dayalı bir demokrasiyi o bilinçle benimseyip sahiplenmesi.
Yani hukuku, adaleti, hak ve özgürlükleri içeren bir demokrasiyi savunması.
Bediüzzaman sonradan cumhuriyet ve demokrat kelimeleriyle güncellediği meşrutiyeti şu üç kavramla tarif etmişti: Adalet, meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvet.
Demek ki demokrasi öncelikle adalete dayanması gereken bir sistem. Adaletin olmadığı bir yerde demokrasi de olmaz.
İkincisi, demokraside işleyiş tek adama, düşünceye, tek ideolojiye değil, çoğulculuğa, meşverete, istişareye, fikir alışverişine, müzakereye, ortak akla dayanır.
Bu meşveret ve müzakerelerin verimliliği ise düşünce ve ifade özgürlüğü başta olmak üzere, temel hürriyetlerin kemaliyle yaşanabildiği bir ortamı gerekli kılıyor.
Üçüncü şart hukukun üstünlüğü ve kanun hakimiyeti. 2010’daki mini anayasa paketi referandumundan önce iktidarın da seslendirip sonradan “unuttuğu” ve tam tersini yaptığı “üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü” söylemindeki önemli prensip. Kişisel irade ve buyruklar yerine, herkesi bağlayacak evrensel ve temel hukuk kriterlerinin geçerliliği.
Darbelere karşı demokrasinin gerçek güvencesi, işte bu değerlere dayalı bir bilincin kitlelere yayılıp yerleşmiş olması.
Peki, bu bilincin neresindeyiz?
İfrat ve tefritten uzak vasat çizgide hakkı savunma çabasının bir bedeli de her cenahtaki at gözlüklü fanatiklerin hücumuna uğramak. Ne gam!
15 Temmuz gecesinden bu yana dehşetli bir algı operasyonu kasırgası estiriliyor. Bu süreçte itidal ve hakkaniyeti koruyabilenlere ne mutlu.