Bir sürü belgeyi tedarik ederek sigorta ve vize ücretlerini de yatırdıktan sonra, vize başvurusunun gerekçesiz reddedilmesi veya vizenin zamanında verilmeyip, öngörülen programların alt üst olması, sıkça tekrarlanan hallerden.

En fazla gidilen ülkelerden biri olan Almanya’ya gidişlerde bu problemin çok daha bunaltıcı hale geldiğini bizzat kendimiz de yaşadık. Basın mensubu olduğumuz halde vizemiz vaktinde verilmediği için, çağrıldığımız bir programa katılamadık ve bunu yayın konusu da yaptık. (“Vize skandalı,” 25.5.10)

Sonrasında konuyu başkonsolosa ilettik, ardından konsolosluğa davet edildik ve görüşme sonrası iki yıl geçerli vize verildi, vs.

Bunu, görev ve iş icabı gidecekleri dış seyahatlerde, hattâ davet edildikleri resmî gezilerde bile gazetecileri çok uğraştıran konulardan birinin vize işlemleri olduğunu ifade etmek için hatırlatma gereği duyduk.

Bu sorun dört yıl önce, 2011 başında gündeme gelen gri pasaport uygulamasıyla çözüldü. Gazetecilere “hizmet pasaportu” olarak anılan gri pasaport alma hakkı verildi.

Böylece sarı basın kartı taşıyan gazeteciler, ABD, İngiltere, Avustralya ve Suudi Arabistan gibi bazı istisnalar dışında, birçok ülkeye vizesiz girme imkânına kavuşmuş oldu.

Bu da bilhassa sıklıkla dışarıya gitmek durumunda olan gazetecilere rahatlık getirdi.

Ancak bu rahatlama eksik kaldı. Çünkü gazetecilerin aileleri bu uygulamanın dışında.

Oysa ilgili düzenlemede deniliyor ki:

“Hizmet damgalı pasaport alabilecek durumda bulunanların eşlerine, ergin olmayan veya ergin olsalar dahi yanlarında yaşayıp evli bulunmayan ve iş sahibi olmayan öğrenimi devam eden çocuklarına 25 yaşının ikmaline kadar... hak sahibi kişinin pasaportu ile aynı süre geçerli hizmet damgalı pasaport verilir.”

Hak sahibi olanlar: Hükümet, hususî idareler veya belediyelerce vazifelendirilenler, TC’nin üye olduğu uluslararası kuruluşlarda çalışanlar, THK ve Kızılay görevlileri. Bunların eş ve çocuklarına da gri pasaport veriliyor, ama gazeteci aileleri hariç tutuluyor.

Bu ayrımcılığın kalkması gerekmez mi?

İlgili kurumlardan bu konuya hassasiyet gösterip eksiği tamamlamalarını bekliyoruz.

tweet- İlker Başbuğ “Askerî müdahaleler hariç TSK hep anayasa ve yasalarla çizilen sınırın içinde kaldı” demiş. Sorun zaten o müdahaleler değil mi?