Filistin ve Kudüs’ün bugünkü noktaya nasıl ve niçin ge(tiri)ldiğine baktığımızda, ortaya çıkan durumda siyonistlerin bir asrı aşan bir süreçte ısrarla yürüttükleri stratejiler kadar, Müslümanların dağınıklık ve perişanlığının da son derece önemli bir payı olduğunu görüyoruz.
Filistin’e asırlar boyu adalet, barış, güven ve huzuru hakim kılan Osmanlının çökertilmesinden ve bölgeye emperyalist güçlerin iyice musallat olmasından sonra iyice artan bu dağınıklık 1948’de İsrail’in kurulmasını takiben had safhaya ulaşmış.
Müslüman Araplar, yapay sınırlarla kurulan ve başlarına ırkçı-sosyalist diktatörlerin konulduğu devletlere taksim edilmiş.
Toprakları gasp edilen Filistinlilerin çoğu oradan oraya sürülürken, kalanlar sahipsiz ve yalnız bırakılmış. Dahası, kimi komşu ülkelere sığınan Filistinliler, oralarda tehdit ve tehlike olarak görülmüş. Bütün bunlara ilaveten, Filistin davası kör şiddetten başka birşey bilmeyen radikal ve sosyalist bir anlayışa terk edilmiş.
Müslümanların ilk kıblesini barındıran Kudüs bile hem sahip çıkılmayan, hem de yanlış zihniyetlerin çok sakat “mücadele yöntemlerine kurban edilen Filistin meselesinin sıradan bir “detay”ı haline getirilmiş.
Halktan kopuk Arap rejimlerinin bu konudaki samimiyetsizliği çok önemli bir sorun olarak ortada dururken, ABD başta olmak üzere Batıda Filistin için kamuoyu oluşturacak bir Müslüman lobisinin kurulamayışı ayrı bir handikap ve hicran.
Eğitim ve iş için oralara gidip yerleşen milyonlarca Arap-Türk-Pakistanlı-İranlı-Endonezyalı... Müslüman var. Keza Batı bankalarında Arap prens ve şeyhlerinin milyarlarca petro-doları mevcut.
Bunlar niye siyonist lobinin tahripkâr faaliyetlerini en azından dengeleyecek bir lobinin kurulması için değerlendirilmiyor?
Bu acı tabloyu katmerleyen başka bir garabet ise, Filistin’de kalan Arapların kendi içlerindeki derin ihtilaf ve anlaşmazlık olmuş.
İşgalci İsrail’in her geçen gün yeni örnekler ekleyerek devam ettirdiği gaddarca uygulamaları karşısında bile, Filistin toplumundaki El Fetih-Hamas ayrışmasının ve irili ufaklı diğer örgütlerin sergilediği bölünmüşlüğün halen dahi bir türlü tam olarak sona erdirilemeyişi ve toparlanmayı Çin’in arabuluculuğuna bağlamaları hiç olacak şey mi?
Bütün bunlar ümmet ve vahdet şuuruyla bir an önce düzeltilmeli ki, Filistin ve Kudüs kurtulsun.