Ergenekon ve Balyoz davalarının çıkış noktası darbelerle hesaplaşma iddiası ve bununla bağlantılı olarak devlet içindeki birtakım karanlık yapılanmaları tasfiye etme hedefiydi.
Ancak süreç ilerledikçe bu hedefi geri plana iten hatalar yapıldı. Özellikle Ergenekon davası, herşeyin içine tıkıldığı bir torbaya dönüştürülerek, adeta içinden çıkılmaz hale getirildi. Gereksiz tutuklamalar ve bunların çok uzun süreli olması, hem mağduriyetlere, hem de kamuoyunda yıpratıcı tartışmalara yol açtı.
Usul noktasındaki diğer problemler de.
Sonuçta gelinen nokta ortada. Onca yıl büyük iddialarla devam ettirilen bir süreç, fiyaskoyla sonuçlanmış durumda. Ve bazı iktidar mensuplarının da ikrar ettiği üzere, bu sonuç en çok, hesap sorulması gereken darbeci zihniyettekilere yaradı.
Hem güya “AK”landılar, hem peş peşe açtıkları davalarda milyonluk tazminatlar kazanıyorlar, hem de senelerdir içlerinde biriktirip biledikleri rovanş duygusuyla karşı taarruza hız vermiş durumdalar.
“Paralel yapıyla mücadele” adı altında yürütülen operasyonlar bunun tezahürü.
Evvelce Ergenekon ve Balyoz gibi darbe davalarına destek veriyor gibi görünen iktidar sonra “Yanlış yapmışız” itirafı ve keskin bir U dönüşü manevrası ile, düne kadar darbeci olarak nitelediği kadrolarla birlikte “paralel”e karşı saf tutarken, darbe davalarını boşa çıkaran uygulamalardan yine “paralel”i sorumlu tutuyor.
Dün, ülkede gelmiş geçmiş tüm olumsuzlukların faturası Ergenekon’a çıkarılıyordu, şimdi aynı şey “paralel”e yapılıyor.
Keza Ergenekon-Balyoz mahkûmiyetlerini bozma gerekçesi olarak gösterilen uygulamalar “paralel” davalarında da tekrarlanıyor. Sahte delil, gizli tanık, haklı gerekçesi olmayan tutuklama kararları ve yargısız infaza dönüşen uzun tutukluluk süreleri, Ergenekon torbasından çıkarılanların bu defa “paralel” torbasına tıkılması, ilâveten “terör örgütü” ithamı...
Ve dün Ergenekon-Balyozda darbecilikle suçlanıp bugün “AK”lananlar bir taraftan “paralel”e yapılanları alkışlarken, diğer taraftan “İktidarın hesap verme vakti de geliyor” demeyi ihmal etmiyorlar...
“Hak’tan geldik, Ona gideriz, Hakkın emridir teslimiyet” sözü, Ergenekon’un talihsiz mağduru Kuddusi Okkır’ın. Gecikmiş bir rahmet niyazıyla.
Laiklik AY’da “din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi” olarak siyaset adına dine, din adına siyasete baskıyı önleyecek bir tanımla yer almalı.
AKP AY’sının girişinde Edebali, Yunus, Hacı Bektaş, Mevlana ve Ahmed Hani ile M. Kemal birlik beraberliğin simgeleri olarak yer alacakmış!
AY’da Atatürkçülüğe yapılan referanslar kaldırılıp M. Kemal’i birlik sembolü gösteren bir ibare konulursa değişen birşey olmayacak demektir.