2002 YAŞ’ında Kara Kuvvetleri Komutanlığına getirilmesi beklenirken sürpriz bir kararla emekli edilen 2. Ordu Komutanı Org. Edip Başer için o dönemde ortaya atılan iddialardan biri “dincilik”miş.
Bu iddianın kaynağı hâlâ bilinmiyor. Ama Başer’in dinle ve dindarlıkla ilişkisine ışık tutan bazı bilgileri, kendisinin yazdığı kitaplardan derleyen Soner Yalçın’dan okuyalım:
“Edip Başer öksüzdü; iki yaşında anne ve babasını kaybetmişti. Hem marangozluk, hem de mahalle camiinin imamlığını yapan büyük amcası gibi dindar çevrede büyümüştü.
“Kuleli Askerî Lisesi günlerini şöyle yazıyor:
‘Çocukluğumdan alışkanlık haline gelen namaz kılma işini fırsat buldukça sürdürüyordum. Sabah namazlarına genellikle okulun yanında deniz kıyısındaki küçük camiye giderdim. Diğer namazları da akşam etütlerinden sonra kaza niyetiyle kılar, çocuk aklımla arkadaşlarıma, geçmişlerime dua ederdim. Benim gibi namaz kılan birkaç öğrenci daha vardı.’
“Edip Başer, Kuleli’nin son sınıfındaydı:
‘Ramazan ayıydı. Oruç tutan öğrenciler için hem sahur, hem de iftar yemekleri özel olarak çıkıyordu. (Hâlâ da öyledir.) Bir hayli öğrenci vardı oruç tutan. Akşam etüt saatinde benimle aynı sırayı paylaşan çok sevdiğim arkadaşım, ‘Bana namaz kılmayı öğretir misin’ diye sordu. ‘Elbette’ dedim.’
“Namaza başlayan arkadaşının, Ramazan ayının sonuna doğru çarşı izninden döndüğünde, Beylerbeyi Camiinde vaaz eden hocanın Atatürk’ün günahkâr olduğunu ve bu nedenle acı çekerek öldüğünü anlatması, Edip Başer’i derinden yaralıyor ve o gün oruç tutmayı, namaz kılmayı bırakıyor...” (Sözcü, 2.1.15)
İşte burada şu sualin sorulması gerekiyor:
Askerî okullarda nasıl bir Atatürkçülük telkini yapılıyor ve öğrencilerin dünyasında nasıl bir “M. Kemal idolü” oluşturuluyor ki, o imaja ters düşen herhangi bir mesaj onların âleminde böylesine bir sarsılma ve savrulmaya sebebiyet verebiliyor? Ve Başer örneğinde görüldüğü gibi, oruç ve namazı dahi terk ettiriyor?
Çocuk yaşta askerî okullara kaydolan gençlerimizi, ruhlarına aşılanan “M. Kemal sevgisi” adına, Müslümanlığın gereklerini yapmaktan vazgeçiren bu gayr-i fıtrî eğitim modelinin artık sorgulanıp terk edilmesi gerekmiyor mu?
Çocuklarımızı böyle bir ikilemle karşı karşıya getirip “ya Atatürkçülük, ya Müslümanlık” tercihinde bulunmaya zorlayan dayatmacı zihniyet daha ne zamana kadar devam edecek?
tweet- Bediüzzaman: “Birinin hatasıyla başkası mes’ul olmaz. Bir masumun hakkı yüz cani için feda edilmez, onların yüzünden ona zulmedilmez.”