“Artık yeniden dost olalım. Bunca acı ve çığlıktan sonra dünyaya, dünyanın bu tarafındaki uzlaşma geleneğini gösterelim. Bu, yapmamız gereken şey. Ve yapmak için tam da doğru zaman.”
Bu sözlerin ABD’de, Los Angeles’ta yaşayan bir Ermeniden, yani diyasporadan geldiğini yazdı Verda Özer (Hürriyet, 21.4.15)
Erivan’dan henüz bu anlamda bir mesaj yok. Umarız, diyasporanın “tekrar dostluk” demeye başlaması, orada da yankı bulur.
En azından sivil toplum cenahında.
Ki, 100. yılına eriştiğimiz sorunun çözümünde etkili olacak öncelikli aktörler, siyasetçilerden ziyade sivil toplum dinamikleri.
Eğer toplumlar arası ilişkiler bilim, kültür, sanat, ekonomi, ticaret, turizm gibi alanlarda ve sağlıklı bir zeminde yapıcı bir anlayışla geliştirilse, ortaya çıkacak olumlu sonuçlar politikacıları da bu çizgiye yöneltir.
Aksi halde, yani meydanın sadece siyasetçilere bırakılması durumunda, menfaat, çekişme, gerilim ve pazarlık eksenli gayri samimî atraksiyonlarla, çözümsüzlük daha da derinleştirilerek ilânihaye devam ettirilir.
Nitekim yakın zaman önce Ankara ile Erivan hükümetlerince başlatılan “açılım”ın akamete uğraması, bunun en taze örneği.
Hem bu duruma son verilmesi, hem de çözüm yolunun açılması için, özellikle gayri siyasî platformlardaki temas ve diyalogların arttırılıp sıklaştırılmasına büyük ihtiyaç var.
Ermeni diyasporasından gelmeye başlayan olumlu sinyaller bu noktada ümit verici.
Bunlarla ilgili olarak, gerek Türkiye kamuoyunun, gerekse dışarıdaki “Türk diyasporası”nın bu sinyalleri çok iyi değerlendirip, diyaloğun güçlenmesine ve daha ileri seviyelere taşınmasına katkıda bulunacak mukabelelerde bulunması son derece önemli.
Her konuda olduğu gibi bu meselede de referans bir isim olan Said Nursî’nin 100 küsur sene önce dile getirdiği ve hâlâ geçerliliğini korumaya devam eden “Şu milletin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vabestedir. Fakat mütezellilâne dost olmak değil, belki izzet-i milliyeyi muhafaza ederek musalâha elini uzatmaktır” sözü bu bağlamda çok dikkat çekici ve manidar.
Hrant Dink’e “Allah Bediüzzaman’dan razı olsun” dedirten bu yaklaşım esas alınsaydı 1915’teki o trajik hadiseler yaşanır mıydı?
Ve mesele bu noktalara gelir miydi?
tweet- Başbakan “Eskiden millî iradenin üzerinde MGK vardı” diyor, peki cemaat operasyonları da Meclisi bypass eden MGK kararlarıyla yapılmıyor mu?