Toplumda dinî hayatla ilgili olarak yapılan yeni iki araştırmanın düşündürücü sonuçları, son dönemde her vesileyle vurgulamaya çalıştığımız bir hususun önemini yeniden gündemimize taşımış olmalı.
Karşı karşıya olduğumuz tablo, manevî hayatımızı besleyen en önemli dinamiklerden biri olan cemaatlerin bu çerçevedeki hizmetlerine duyulan ihtiyacın çok daha fazla kendisini hissettirdiği bir duruma işaret ediyor.
Tahkikî imana dayalı bir şuurun güçlendirilmesi, ibadet iştiyakının teşviki, ahlâkî alandaki zaafiyet ve gerilemelerin telâfisi, asla gözardı edilmeyip, tam tersine gündemimizin ilk sırasına alınması gerekli çok önemli konular.
Gerçek şu ki, toplum olarak manevî bünyemizde ciddî erozyonların yaşandığı sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz. Önceki devirlerde mağduriyet ve mahrumiyetlerle sınanan dindarlar, şimdi bilhassa “masa, kasa, nisa” üçgeninde maruz kaldıkları “cazibedar fitne” imtihanlarında ciddî şekilde zorlanıyorlar.
Dün iktidarların hedefi iken bugün “muktedir” olmanın getirdiği baş dönmesi, nicelerini yalpalatıyor ve müstakim yoldan saptırıyor.
Eskinin yokluğu yerini bugünün bolluğuna bırakıp, kolay yoldan kısa zamanda zengin olma imkânları dindarların da önüne açılınca, hak, hukuk, haram-helal hassasiyetleri, belki farkında bile olmadan zayıflayıveriyor.
İsraf ve gösterişe dayalı görgüsüz ve ölçüsüz bir tüketim kültürü onları da esir alıyor.
Yine bunun neticesi olarak, kadın-erkek ilişkilerindeki meşru ve mazbut çerçeve hızla aşınırken, aile bütünlüğünü ve saadetini zedeleyen, sarsan ve yıkan arayışlara giriliyor.
Dindar kimliklerin eridiği bu gidişatta ahlâkın diğer boyutları da tahribata uğrarken, ibadetlerde de gevşemeler ortaya çıkıyor.
Erdoğan’ın iftiharla “1 milyon öğrenciye ulaştık” dediği imam hatip okullarında dahi namaz kılanların oranının yüzde 25’in altına düştüğü yönündeki araştırma sonuçları, bu bağlamda son derece irkiltici, düşündürücü.
İşte bu vahim gidişata el koyup tersine çevirebilmek için, cemaatlerin bir seferberlik anlayışı ile hayata geçirecekleri manevî hizmetlere çok daha fazla ihtiyaç hissediliyor.
Ama bunu yapmaları beklenen cemaatlerin kendileri de siyaset ve ticaret üzerinden dünyevîleştirme tuzaklarına düşürüldüyse, vahametin iyice katmerlendiği bir noktaya sürüklenmişiz demektir. Bu durumdan en kısa zamanda çıkılması, hayat-memat meselesidir.
tweet 1- AYM’nin temel hak ve özgürlükleri esas alarak verdiği kararları da “paralelin işi” olarak gören kafa, hukuk devleti için en büyük tehdit.
tweet 2- Mahkeme işinize gelen karar verirse ne âlâ, vermezse “paralelci.” Bu zihniyetin iktidarda olması, şu anda Türkiye’nin en büyük talihsizliği.
tweet 3- AYM zaten 2010 paketiyle yeniden yapılandırıldı ve üyelerinin çoğu da bu dönemde tayin edildi. Daha ne yapılandırmasından söz ediyorsunuz?