Laikliği dindarlar üzerinde baskı ve tahakküm aracı olarak kullanan laikçi Kemalistlerin bir taraftan da güya suret-i haktan görünüp “Müslümanları himaye ve uyarma” maskesi altında tarikat ve cemaatlere hücum ederken, “İslamda şuculuk buculuk yok, cemaat ve tarikatlar Müslümanları bölüp parçalıyor” iddiasını seslendirdiklerini biliyoruz.
Bunun uzantısı olan şu iddiayı da:
“Dinciler kendi haline ve dahası meydan onlara bırakılırsa birbirlerini yerler.”
Oysa Bediüzzaman’ın yaptığı ittihad-ı İslam ve cemaat tarifleri bu iddiaları çürütüyor: Bütün Müslümanlar bu ittihadın mensupları. Cemaat ve tarikatlar da aynı ümmetin değişik alanlarda hizmet veren ve birbirini tamamlayan alt birimleri.
Ortak hedefleri hakka hizmet. Birbirleriyle rekabet ve çekişme içinde olmalarını gerektiren hiçbir sebep yok. Tam tersine “Mü’minler ancak kardeştir” düsturu çerçevesinde, sırf Allah için birbirlerini içtenlikle sever, kaynaşır, kucaklaşırlar.
Ancak cemaatleri tehdit olarak gören derin zihniyet ve yapı, bu yüzden onların hem tasfiye edilmesi, hem de gerek birbirlerine düşmeleri, gerekse kendi içlerinde ihtilâfa sürüklenmeleri için her türlü taktiği kullanır ve her çeşit fitneyi çevirir.
Türkiye’nin iki yılı aşkındır meşgul edildiği gündeme bu yönüyle bakıldığında, hadisenin dehşeti çok daha iyi görülür.
Düne kadar iç içe olan, birbirine kardeş gözüyle bakan, aynı safta namaz kılan... insanların içine istihbarat yapımı algı operasyonları ile sokulan fitnenin ulaştığı tüyler ürpertici boyut orta yerde.
Bu fitne öncesi iman, ahlak, salâhat ve samimiyetinden zerre kadar kuşku duyulmayan insanları şimdi adeta şeytanlaştırıp haşhaşi, mürted, hain, terör destekçisi, hatta potansiyel terörist ve uzaktan kumandalı canlı bomba adayı gibi akıl almaz ve vicdanlara sığmaz itham ve iftiraların hedefi haline getirenler var.
Hedef alınan bu kitle içinde de suçlamalara mukabele ederken benzer şekilde ölçüyü fazlasıyla kaçıranlar mevcut.
Fitne ateşini yakanlar ise keyiften dört köşe, ellerini oğuşturarak seyrediyorlar.
“Millî güvenlik rejimi” eskiden laikçi-Kemalist “fetva”larla iş görüyordu. Şimdi “muhafazakâr” versiyonları ile tahkim edilip sürdürülüyor.