Erdoğan’ın yıllar önce söylediği “Demokrasi bizi amacımıza götürecek bir araçtır, tramvaydır” şeklindeki sözü o zaman da, sonrasında da sürekli tartışıldı.
Kendisi bilâhare “Demokrasi gibi din de araçtır, ikisinin de amacı insanların mutluluğudur” gibi zorlamalı tevillerle bu sözünü savunmaya çalıştığında, biz bütün kâinatın üzerinde İlahî bir hakikat olan dini beşerî bir sistem olan demokrasi ile aynı kefeye koyarak araç olarak nitelemenin son derece yanlış ve sakıncalı olduğunu vurguladık.
Dahası, dini araç olarak niteleyen sözün, öteden beri dini siyasete alet etmekle suçlanan bir siyaset adamı tarafından dillendirilmesinin mahzurlarına dikkatleri çektik.
İşin enteresan tarafı, bu ifadenin, evvelce beşerî sistemlerin İlahî nizama karşı alternatif olamayacağını savunan, dahası insan aklının ürettiği demokrasiyi “küfür ve şirk düzeni” sayan bir anlayıştan sâdır olması idi.
Bu anlayışa göre demokrasi mutlak manada Allah’a ait olan hakimiyeti halka vermek suretiyle şirke giriyor, hâşâ şirk koşuyordu.
Daire-i itikadla daire-i muamelatı birbirine karıştıran bu anlayış, itikadî bağlamdaki Allah’ın hakimiyeti kavramını toplum, siyaset ve yönetim alanına taşırken, İslamın ve şeriatın da reddettiği baskı ve istibdat rejimlerini güya dinî bir temele dayandırıyordu.
Oysa mesele şuydu: Toplumların yönetiminde hakimiyet tepedeki tek adamda mı, komitede mi, yoksa millette mi olacaktı? Eserlerinde Allah’ın varlık âlemindeki mutlak hakimiyetini güçlü izahlarla açıklarken beşerî alanda “Şeriat âleme geldi, tâ istibdat ve tahakkümü mahvetsin” diyen Bediüzzaman bu konuda hiç tereddütsüz “Meşrutiyet hakimiyet-i millettir” fikrini seslendiriyordu.
Ancak din adına siyaset iddiasıyla yola çıkarken Said Nursî’ye hep mesafeli duran anlayış, demokrasiye de soğuk baktı. Sonradan bu tavrını değiştirdiğini söylese de, bu defa başka savrulmalar sergilemeye devam etti.
Demokrasiyi de, dini de araç olarak nitelemesi, bunun en uç örneklerinden ikisi.
Erdoğan bilâhare “Demokrasiyi içselleştirdim” de dedi. Ne var ki, demokrasiyi ve millî iradeyi sadece kendisine verilen oylarla tanımlayan ve muhalefeti “düşman, hain, terörist” sayan bir “içselleştirme” bu...
Bu anlayışın, demokrasiyi, ulaşmak için araç ve tramvay olarak gördüğü amacının tek adam rejimi olduğu ve bu rejimin altı yılda ülkeyi ne hale getirdiği ise ortada.