* Evimde yapılan arama sonrası İhlâs ve Uhuvvet Risalelerine suç delili olarak el konuldu. Ertesi gün başka bir ilçede hâkimlik yapan bir meslektaşımla birlikte (...) başsavcısına ifade verdik. İfade sırasında üniversiteye hazırlanırken hangi dershaneye gittiğim, üniversitede okurken nerede kaldığım, eşimle nasıl tanıştığım, çocuklarımın gittiği okul ve dershaneler, Bank Asya’da hesabım olup olmadığı, evimdeki aramada el konulan İhlâs ve Uhuvvet Risalesinin bana ait olup olmadığı gibi, üzerime atılı silâhlı terör örgütüne üye olmak suçu ile ne alâkasının olduğunu anlayamadığım sorular soruldu.
İşin ilginç ve hayret edilecek olan yanı, başsavcının benden önce ifadesi alınan diğer hâkim arkadaşa da, bana da, dosyada atılı suçla ilgili herhangi bir delil olmadığını, ancak HSYK’nın talimatı gereği, bizi tutuklama talebiyle sorguya sevk edeceğini söylemesiydi. Aynı gün tutuklama talebiyle sorguya sevk edildik.
Sorgu sırasında, neyle suçlandığımız sorusuna hâkim, “silâhlı terör örgütüne üye olmak” şeklinde cevap verdi, ancak buna ilişkin delillerin neler olduğu sorumuza, sadece suratımıza boş boş bakınmakla yetindi. Zaten başka yapacağı birşey yoktu, çünkü başsavcının da söylediği gibi dosyada hiçbir delil yoktu. (18.6.17)
* C. savcısı ifade aldıktan sonra sorgu hâkiminin önüne çıkmak için 24 saatten fazla bir süre Adliye nezaretinde soğukta bekletildik. Sorgu hâkimi bir yıldır beraber çalıştığımız bir arkadaştı. Hakkımızdaki delilleri sorduğumuzda dosyada bir delil olmadığını, sadece HSYK’nın üst yazısının bulunduğunu söyledi. Sorgu esnasında sorgu hâkimi bizlerin ve avukatların huzurunda en az 14 kez telefonda birileriyle görüştü, bu durumu avukatlar sorgu zaptına da yazdırdılar. Netice 21 Temmuz 2016’da onlarca hâkim ve savcı ile birlikte ben de tutuklandım. (31.5.17)
* Aynı dosyada ayrı iddialarla yargılanan sanıkların bir kısmı tutuksuz yargılanırken, çoğunluğu aylardır tutuklu yargılanmakta, yapılan itiraz ve tutukluluk değerlendirmelerinde dilekçelerin hiç okunmadığı veya dikkate alınmadığı izlenimi veren kalıp ifadelerle “red” cevabı verilmekte. Hatta çoğu itirazlara cevap bile gelmediği görülüyor. (23.6.17)
***
-AKP’li Mahir Ünal: “Davaların AİHM’e götürülmesi ve tazminatla karşılaşmak istemiyoruz.” Ayyuka çıkan bunca zulüm varken nasıl olacak bu?!!
-AKP’li Selçuk Özdağ: “Cemaatle f.ö birbirinden ayrılmalı.” Çiçeği burnunda gelinleri, yeni anneleri, pazarcı teyzeleri gözaltına alarak mı?!
-Okan Müderrisoğlu (Sabah): “Bürokratik refleksler AK Parti’yi etki altına alabiliyor.” İyice “duvar” kesilen Adalet Bakanlığı örneği gibi mi?