"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Değer miydi?

Kâzım GÜLEÇYÜZ
24 Aralık 2016, Cumartesi
Türkiye’nin son altı senelik Suriye politikası “Beşşar Esad’ın gitmesi” üzerine bina edilmişti. Hatta olayların başlangıcında Esad için “Ayları, haftaları, dahası günleri sayılı” deniliyordu.

Bu maksatla muhaliflere arka çıkılıyor; “Özgür Suriye Ordusu”na topraklarımızda üs kurma imkânı sağlanıyor; silahlı gruplara her türlü destek veriliyordu.

Oysa öncesinde Suriye ile ilişkiler son derece ilerletilmişti. Vizeler kalkmış, gidiş gelişler artmış, ticarî münasebetler çok hızlı bir gelişme kaydetme yoluna girmiş, turlar düzenlenmeye başlanmış; iki ülke hükümetleri arasında ortak kabine toplantıları yapılır hale gelinmişti.

Bakan ve bürokratlarına “Türklere pozitif ayrımcılık yapın” talimatı veren Esad’la Erdoğan arasındaki kişisel samimiyet, “aile dostluğu”na dahi dönüşmüştü.

Esad ve Erdoğan aileleri birlikte tatil yapıyor, gece oturmalarında buluşuyorlardı. Ve AKP’nin geleneksel iftar davetlerinden birinin “onur konuğu” Esad’dı.

Keza Esad Türkiye’nin AB üyeliği sürecini gıptayla takip ettiğini söylüyordu.

Ne zaman ki, ilk kıvılcımı Tunus’ta çakılan “Arap baharı” fitnesi Suriye’ye de dayandı; bir anda herşey değişti, olaylar bu ülkeye de sıçradı; eylemlerini silahlı direnişe çeviren muhalifler de, Baba Esad’dan bu yana bilinen tescilli ve dillere destan gaddarlığı ile bunları çok kanlı bir şekilde bastırmaya yönelen Baas rejimi de kurulan tuzağa düştü ve olan Suriye’ye oldu.

Sonraki süreçte daha birçok parmağın karışmasıyla iyice azdırılan iç savaşın altı senesini doldurmasına çok az bir zaman kala gelinen noktadaki tablo içler acısı.

Çoğu masum siviller olmak üzere yüz binlerce can; sayısı bilinmeyen yaralı ve sakat; evini, barkını, yurdunu terk etmek zorunda bırakılıp gurbet diyarlarında sığınmacı durumuna düşen milyonlarca insan; darma dağın olan aileler; yıkılan hayatlar; harabeye dönen yerleşim yerleri, iyice perişan edilen bir ekonomi...

Bu son derece vahim tablonun oluşmasına bir şekilde katkıda bulunan herkes ağır bir vebal ve sorumluluk altında.

“Değer miydi?” sualinin cevabını önce kendi vicdanlarına verebiliyorlar mı?!!

Moskova’da “Suriye krizinin askerî çözümü yok” denilen bildiriye imza atarken, Suriye’de habire şehit verdiğimiz bir çatışmanın içindeyiz!

Rus büyükelçiye yapılan suikast - YENİ ASYA http://www.yeniasya.com.tr/video/rus-buyukelciye-yapilan-suikast_418858 … @yeniasya aracılığıyla

Okunma Sayısı: 10290
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • CESUR ADAM

    24.12.2016 15:38:37

    Biz müslümanlar ve İSLAM ALEMİNİN İDARECİLERİ hem müslümanın canını hem müslümanın vatanını ve şeref,haysiyetini korumak için ifratane diyalogta bulunarak problemlerimizi görüşmeler ve diyalog içinde çözmeye mahkumuz.Bunu yapmadığımızda canların yitirilmesi,kanların şarıııl şarıl akıtılması ve beldelerin harabeye dönmesini önleyemeyiz. HAMASETLE,İNATLA,FİTNE-FESADLA BARIŞ VE MUSALAHA OLMAAZ.

  • Özcan Erkiş

    24.12.2016 14:08:09

    (4) Diktatörlük haricindeki hür ve demokrat dünyada yaşanan dahili ve harici başarısızlıkların birinci muhatabı ve sorumlusu o ülkenin hükümetleridir. Fakat bizde bunun tam aksi bir durum yaşanıyor. Şu anda yaşanmakta olan kriz ve kaos ile anarşi ve terörün iktidara göre sorumluları "dış mihraklar"ile içimizdeki "hain" ve "düşman" lardır. Sanki iş başındaki hükümetin hiç hatâ ve kusuru, ihmal ve yanlışı yokmuş gibi (ihtimal psikolojideki ' yansıtma metoduyla) halk üzerinde algı operasyonu ve beyin yıkama faaliyetiyle kendini suçsuz göstermeye çalışmaktadır. Elbette bir ülkeye, geçmişte olduğu gibi parmak sokup karıştırmak isteyenler vardır ve olacaktır. Fakat iktidara gelmenin, hükûmet olmanın sebeb-i hikmeti nedir? Bilhassa 17 Aralık'la başlayan süreçte yaşanan bütün menfilikler, daha önceden "terör örgütü" ilân ettikleri bir camiâya fatura edilerek ceza kesilmesi, kendilerini suçsuz gösterme gayretleri ve tesis etmek istedikleri rejim çalışmaları olarak değerlendiriyorum.

  • Özcan Erkiş

    24.12.2016 12:35:17

    (3) Bizim devlet olarak vazifemiz "Esad' ın hükümranlığına son vermek" yahut "Şam Emevi Camii'nde namaz kılmak"mıdır ki, böylesine yanlış bir dış politika ile hareket edildi? Peki neticesi ne oldu? Hem bu yanlış harici politikanın akıl hocası ile beyin mimarı kim veya kimlerdir? Zira bu politika dahilde kriz ve kaos ile anarşi ve terörü de vermiştir. Yalnızca terör mü? Bunların üstüne tüy diken 15 Temmuz melun girişim bahane edilerek OHAL darbe rejimi ve KHK lar ile yüzbinlere ulaşan ve zulüm boyutuna varan mağduriyetleri de netice veren dahilde ve hariçte izlenen yanlış politikaların acı sonuçlarıdır. Fani ve kısacık dünya saltanatı adına bunca vizr -ü vebali yüklenmek "değer miydi?".

  • Özcan Erkiş

    24.12.2016 12:17:31

    (2) Eski Ulaştırma Bakanlarından Sayın Topçu ile yapılan röportajın son bölümünde, OHAL, KHK, Başkanlık ile antidemokratik uygulamalar ile AB nin ehemmiyetine dair faydalı tesbitler vardır. İnşaallah bizler gibi iktidardaki idareciler de bunu okuyorlardır. Çünkü Suriye'de antidemokratik bir sistemin olması bugünkü trajediyi netice vermiş, halkı (maddi manevi ) dehşetli bir zulüm yaşamaktadır. Türkiye de âdeta benzerini yaşamak için -Allah muhafaza - -âdeta koşar adım tek adamlık rejimi olan Başkanlık sistemine "can simidi" zannıyla yapışmaktadır. Daha tam mânâsıyla demokrat olmayı bile becerememiş, adalet, hürriyet, hukukun üstünlüğü ve meşveret ile mücehhez demokrasiyi ileri mânâda tesis edememişken, bütün bu hususların tek adamın emir ve iradesine verildiği bir rejim nasıl necât (kurtuluş) reçetesi olabilir ki? Oysa biz yalnız dünya değil ukbâ (ahiret) mutluluğunu da netice verecek bir sistem istemiyor muyuz? Elbette istiyoruz. O halde çare OHAL ve KHK ve Başkanlık değildir.

  • Özcan Erkiş

    24.12.2016 11:47:34

    (1) "Sebep olan yapan gibidir"sırrınca elbette Suriye' de akın kan ve gözyaşlarının hesabını (ister müslim ister gayri müslim) herkes mahkeme -i Kübrâ'da verecektir. Baas rejimi muktedirleri, kendi iktidar ve saltanatlarını kaybetmemek için maalesef kendi ülkesini harabeye çevirdi. Türkiye'nin önceki müspet politikasını terkedip menfi bir Suriye politikası takip etmesi ve bilhassa Rusya ve İran'ın da teşvik ve parmak karıştırmasıyla Suriye bugünkü hâle düştü. Zaten babadan oğula miras kalan herkesin mâlumu zalimâne bir idare tarzı vardı. Onu daha da tahrik edip kışkırtarak ve evhamlandırarak bugünkü zulümlere sebep oldular. "Küfür devam eder, zulüm devam etmez" hakikatince elbette Esad da zulmü de bir gün bitecek, hesap vermek üzere huzur'- u İlâhî'ye gidecektir. Mühim olan mümin ve Müslümanın bu arada ne yaptığıdır. Ders alıp ibret nazarıyla bakıp, fiili ve kavli duada bulunuyor muyuz?.

  • Aydın

    24.12.2016 09:16:02

    Doğru söze yorum yapılmaz, ancak alkışlanır... Selam ve dualarımla...

  • Necati

    24.12.2016 08:25:07

    Silah ticareti yapanlar icin degdi

  • fahri

    24.12.2016 06:38:07

    Yaşadıklarımızın hayatın doğal akışına uygun olduğunu düşünmek akla mantığa ve vicdana ters geliyor.herşey sanki bir planın parçası gibi.Rol alanlar gönüllü,kasti veya gayri iradi olsun.Ama islam aleminin kaybetmesi üzerine kurulan bir senaryo var ortada.Şeytan ölmedi ve avaneleri eksik olmayacak.Ya bizler günü kurtarmanın derdindeyiz

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı