"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Darbezede siyasetten otoriter siyasete

Kâzım GÜLEÇYÜZ
16 Ocak 2016, Cumartesi
Parlamenter sistemin, özellikle siyasetteki dağınıklık ve istikrarsızlıktan kaynaklanan sıkıntı, arıza ve tıkanıklıklarını çokça yaşamış bir ülkeyiz.

Bilhassa askerî darbelerin siyaset üzerindeki tahripkâr etkileri, seçimle gelen Meclislere ve hükümetlere de olumsuz yansıdı.

Parçalı siyaset zayıf koalisyonlara yol açtı. Ahenkli ve güçlü hükümetler kurulamadı. Bu da istikrarsızlığa sebesiyet verdi.

12 Mart 70’li yıllarda, 12 Eylül ve 28 Şubat da 90’larda siyaseti bu hale getirdi.

Bunun halkta sebep olduğu tepki birikiminden de istifadeyle 2002 seçiminde AKP’nin tek başına iktidara gelmesi ve sonraki her seçimde bu konumunu sürdürmesi ile, artık böyle bir durum yok.

2007’ye kadar devam eden hükümet-Çankaya uyumsuzluğu da tarihe karıştı.

Keza bilhassa Erdoğan’ın “ustalık dönemi” olarak nitelediği 3. iktidar döneminde, önceki devirler için ifade edilegelen “muktedir olamama” sorunu da bitti.

Meclis çoğunluğuna sahip bir tek parti iktidarı... Bu çoğunluğu oluşturan vekillerin tamamı lider onayı ile aday yapılmış ve o sayede seçilip Meclise girebilmiş.

Yani lidere bağlı bir Meclis grubu.

Bağımsız olması gereken üç erkten biri olarak yasamanın yürütme organı üzerinden lidere bağımlı hale getirilmesi.

Sonra, iktidar partisinin genel başkanlığı ile başbakanlıktan, halkın reyleriyle cumhurbaşkanlığına geçiş yapan bir lider...

Ve devletin kilit kurumlarına, üst düzey bürokrasiye, yüksek yargı organlarına, YÖK’e... yapılan atamalarla adeta “dikensiz gül bahçesi”ne çevrilmiş bir yapı.

Bu çerçevede bağımsız ve tarafsız olması çok daha önem arz eden yargı erkinin de yürütme organına bağımlı kılınması. 

Zayıf ve etkisiz bir siyasî muhalefet.

Medya üzerinde, daha önce görülmemiş ölçüde kurulan kontrol ve hakimiyet.

Aynı şekilde STK’ların da çok büyük ölçüde iktidarla adeta bütünleştirilmesi.

Ve muhalefete karşı sergilenen tahammülsüz, dışlayıcı, ötekileştirici tavır.

Bütün bunların ortaya koyduğu tablo, otoriter ve totaliter bir gidişata işaret ederken, bu durumun başkanlıkla daha da katmerlendirilmesi kabul edilebilir mi?

Sultanahmet, Ankara, Suruç, Reyhanlı katliamları da, mülteci akını da sonuç. Sebebi Suriye'deki durum. Peki Suriye bu hale nasıl getirildi?

Suriye, tutmayan rejim değiştirme hesaplarına dayalı politikalarla böyle bir iç harbe sürüklenmeseydi bu acı ve kanlı olaylar yaşanır mıydı?

Okunma Sayısı: 2283
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mustafa BİTER

    16.1.2016 11:08:27

    Önce Irak'a bakalım...Sonrasında Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğusu , Afganistan,Pakistan,Yemen, Kuzey Afrika Müslüman devletleri,Mısır...Sonra Suriye...İslam Aleminin Türkiyeli Siyasal İslamcılar kanalıyla nasıl bir kan gölüne döndürüldüğünü Müslümanlar ne zaman fark edecekler ki...

  • HÜSEYİN İLHAN

    16.1.2016 10:38:33

    SURİYE lideriyle ailece yatlarda,saraylarda el ele ,kol kola girip,SURİYE nin LAZKİYE şehrinde ülkemizin takımıyla maçı birlikte seyredenlerin,ŞAM da camilerde namaz kılarken kulağa üf denmesiyle birden ŞAM da CUMA NAMAZI kılacağız lafzından şimdi evdeki NAMAZLARINDAN OLANLARA YAZIKLAAAAAR OLSUN.VE HASBÜNALLAHİVENİĞMELVEKİİİİL demek her ehli vicdanın,iz'an,insaf sahibinin hakkıdır.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı