Son beyanlarından birinde “FETÖ’ye bulaşan” binlerce kişi olduğunu belirten Başbakan, hemen ardından ekledi:
“Hepsi darbeye bulaşmış değil.”
Ve darbeciler hakkında açılacak davaların sür’atle sonuca bağlanacağını söyledi.
Bu sözler, 15 Temmuz kalkışmasına doğrudan katılıp çeşitli şekillerde aktif rol üstlenenlerle, darbenin sorumlusu olarak gösterilen “FETÖ” üzerinden bu yapının irtibatlandırıldığı cemaate mensup olduğu için soruşturulan, tasfiye edilen, gözaltına alınan veya tutuklanan kişileri aynı kategoriye sokmayan ve ayrı tutan bir yaklaşımı yansıtıyor.
Ancak uygulamada ve yargı sürecinde bu ayrımın nasıl yapılacağı hâlâ bir muamma.
Ve Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş’un geçen haftaki “15 Temmuz tarihimizin en büyük suçu. O işi bir kişi yaptı, arkasında binler, on binler var” sözlerinde ise bu ayrım yok.
15 Temmuz’dan sorumlu tutulan “bir kişi” ve “onun arkasındaki binler, on binler...” Gözaltına alınan 70, tutuklanan 32, açığa alınan veya görevden uzaklaştırılan 100 bin kişi...
Ve onların aileleri, eşleri, çocukları, anne ve babaları... Hapse konulan eşlerin ortada kalan küçücük çocukları... Anneleri cezaevinde olduğu için sütten kesilen bebekler...
Bunların durumu dikkate sunulduğunda iktidar cenahı 15 Temmuz gecesinin 241 şehidini ve geride kalan ailelerini öne sürüyor.
İyi de, bunun hesabının sorulması gerekenler, bir kısmı hâlâ tesbit edil(e)meyen ve bazıları da firarda olan darbeciler değil mi?
(Bu arada, kanal kanal dolaştırılan ve gazete sayfaları kahramanlık hikâyeleriyle doldurulan 15 Temmuz şehit yakınları ile gazilerinin, gerçek anlamda sahip çıkılıp sorunlarının çözülmesi noktasında yalnız bırakıldıkları ve bürokratik umursamazlığa kurban edildikleri yönünde yoğun şikâyetler var...)
Öte yandan, sadece cemaat mensubu olmak, cemaatle irtibatlı kurumlarda çalışmak, Bank Asya’da hesabı bulunmak veya kartını kullanmak, sendika üyesi olmak, cemaat yayınlarını takip etmek... kişileri darbecilikle suçlamak için yeter mi? Cevap, Başbakanın yukarıda aktardığımız sözlerinde.
Bu kişilerin içinde de darbeye arka çıkanlar varsa, hukuk içinde gereği neyse yapılsın.
Darbeyle hiçbir ilgisi olmayanlar ise başka suçlamalarla yok yere mağdur edilmesin...
AYM Başkanı “OHAL hukuksuzluk hali değil” dedi, medya bunu “OHAL savunması” olarak sundu. Öyle olup olmadığı KHK davalarında ortaya çıkacak.
Sakarya Nur hizmetinin isimsiz kahramanlarından Sadettin Çelik'in yoğun bakımda olduğunu öğrendik. Allah'tan hayırlı şifalar niyaz ediyoruz.