Bunu, PKK bağlantılı yapıların yoğun şekilde sürdürdüğü “beyin yıkama” faaliyetleriyle izah edenler var. Öyle ise, hayli zamandır devam eden KCK operasyonları ile bu faaliyetlerin önüne geçilebiliyor mu? Cevabı ortada.
KCK ile “mücadele” de, dağdaki teröristlere karşı yapılan operasyonların mantığı ile yürütüldüğü için, hem istenen neticeyi vermiyor, hem de maksadın tam aksi yönünde sonuçlar getiriyor.
KCK operasyonlarında gözaltına alınıp tutuklanan belediye başkanı ve siyasetçileri, elleri kelepçeli olarak sıraya dizilmiş hâlde gösteren fotoğraflar Türkiye’nin hâlâ başını ağrıtmıyor mu?
Keza, 1994’teki DEP operasyonunda seçilmiş milletvekillerinin Meclis çıkışında karga tulumba gözaltına alınıp yıllarca hapiste tutulması ve bu çizgide kurulan neredeyse bütün partilerin ard arda kapatılması, problemi çözdü mü, yoksa daha kronik ve çetrefilli hale mi getirdi?
Bütün bu yaşananlar, siyasî ve sosyal sorunları asayiş ve zabıta mantığıyla, adlî mekanizmaları devreye sorarak çözmenin imkânsızlığını defalarca gözler önüne sermişken, aynı mantığı inat ve ısrarla devam ettirmenin izahı ne?
Eğer HDP bir parti ise ve 7 Haziran’da olduğu gibi barajı da aşabilecek bir seçmen tabanı varsa, onunla mücadelenin demokratik zeminde siyaset yoluyla verilmesi gerekir. Diğer yollar, hele baskı ve dayatma yöntemleri çözüm getirmez.
Bu partinin aldığı oylarda terör örgütünün tehditleri önemli paya sahipse, halkı bunların baskısından kurtarıp özgürce oy kullanabileceği ortama kavuşturma görev ve sorumluluğu da iktidarın.
Keza, terör örgütü için toplumsal taban oluşturma ve dağa militan yetiştirip gönderme noktasında propaganda, eğitim ve beyin yıkama faaliyetleri yapılıyorsa, bunu engellemenin yolu seçilmiş siyasetçileri tutuklayıp hapse tıkmak değil, o propagandaları etkisiz kılacak alternatif bilgilendirme ve aydınlatma çalışmalarına ağırlık vermek olmalı değil mi?
(Teröre Said Nursî Çözümü’nden)