İnsanların iman eksenli bir ahlâk donanımı ve ibadet disipliniyle yaşanan bir hayat anlayışına sahip kılınmaları, Said Nursî’nin çizdiği çerçevede çalışan cemaatlerin en önemli ve öncelikli hedefini teşkil ederken, hizmet ve iştigal alanlarını münhasıran bu amaca yönelik faaliyetler oluşturmalı.
Bu temel prensibin bir neticesi olarak, cemaatlerin ticaret, siyaset ve hele devlet idaresi gibi dünyevî işlerle doğrudan bir alâkaları olamaz.
Cemaat mensupları, birey olarak kendi şahısları adına ticaret yapabilirler veya siyasetle meşgul olabilirler. Bu meşguliyetlerini, cemaat tarafından yapılan manevî hizmetlere katkı ve destek vermek gibi bir amaca da yönlendirebilirler.
Ancak burada ince ve hassas bir çizgi var. O da, söz konusu ticarî veya siyasî meşguliyetlerin, cemaatlerin şahs-ı manevîsi ile irtibatlandırılmadan yürütülmesi gereği. Bu dengeye dikkat edilmezse, cemaatlerin ticarîleşme ve siyasîleşme yoluyla dünyevîleşip yozlaşarak aslî hizmet ve iştigal alanlarından uzaklaşmaları riski ortaya çıkar.
Buna ilâveten, manevî hizmetlerin ticarî veya siyasî amaçlar için istismar edilmek istendiği gibi suçlamalara malzeme verilmiş olunur. Bu ise söz konusu hizmetlerin ruhunu oluşturan ihlâsa zarar verdiği gibi, muhataplar nezdinde korunması icap eden inandırıcılığa da gölge düşürür.
Yola koyulurken mevcut olan halisâne duygular ve hizmet mülâhazaları, zaman içinde, kuralları başka odaklarca belirlenen ticaret ve siyasetin kaygan zeminlerinde, giderek hızlanan bir süreç içinde aşınmaya ve helâl-haram hassasiyetleri törpülenmeye başlar. Cemaatler cemaat olmaktan çıkıp müflis holdinglere veya itibarsız siyasî organizasyonlara dönüşerek tükenirler.
Son dönemde medya, bürokrasi, polis, asker ve yargı zeminlerinde cereyan eden “cemaat eksenli” yandaşlık-karşıtlık polemiklerinin sağlıklı bir şekilde aşılması için, “Cemaat parti olamaz, onun işi devlet yönetmek değil” prensibinin özümsenip hayata geçirilmesi ve âcilen aslî hizmetlere dönülmesi gerekiyor.
(Bu yazı Cemaatler ve Toplum-Siyaset-Devlet kitabımızdan alındı, s. 50-52)
Risale-i Nur adalet, hürriyet, emniyet, saadet, barış ve huzurun temellerini inşa eder. Talebeleri emniyet ve asayişin manevî muhafızlarıdır.