Kemalist zihniyetin, bilhassa kendi hedeflerine uygun bir toplum inşa etme projesini akamete uğrattıkları için çok öfkelendiği cemaatleri tasfiye etmek amacıyla her yola başvurduğu, bilinen bir gerçek.
1950 öncesi tek parti devrinde ve sonrasındaki ihtilal dönemlerinde Bediüzzaman ve Nur Talebeleri başta olmak üzere cemaatlere yapılan amansız baskı ve tazyikler tarihin kayıtlarında.
Polis ve jandarma baskınları, gözaltılar, tutuklamalar, mahkemeler, maddî ve manevî işkenceler, ardı arkası gelmeyen psikolojik harekâtlar, yalan ve iftiraya dayalı kara propagandalar, akıl almaz yıldırma taktikleri ve provokasyonlar, içeriden bölüp parçalama fitneleri...
Bunların özellikle “fitne” versiyonları cemaatlerde nisbeten hasara yol açtı, ama genel anlamda bakıldığında hizmetleri engelleyemedi. Tam tersine daha da gelişmesine vesile oldu. Her koldan yapılan yoğun baskılara ve bunun yanı sıra başvurulan dessasça taktiklere rağmen cemaatler yok edilemedi, tam tersine daha da güçlenip taban buldu, yaygınlaştı.
Kader programının tanzimiyle adeta fıtrî bir işbölümü gerçekleşti. Herkesin fıtrat ve mizacına uygun bir mecrada yerini bulup hakka hizmet ortak hedefine yürüdüğü bir akış oluştu. Çünkü her birinin kendi alanında verdiği hizmetler toplumun manevî ve sosyal dokusunu tahkim ediyor, dahası yanlış devlet politikalarının ortaya çıkardığı boşlukları dolduruyor, tahribatı onarıyor, yaraları tedavi ediyor. Çalıştıkları zemin, verdikleri hizmetin tabiatı gereği sivil toplum, hedefleri inançlı nesiller yetiştirmek. Aktif siyasetle doğrudan bir ilgileri yok. İktidar çekişmelerinin tarafı değiller.
Ama zaman içinde cemaatler özellikle ticarîleşme, siyasîleşme ve STK’laşma gibi tuzakların muhatabı ve hedefi yapılmak istendiler. (Bunun detaylarını “Cemaatler ve Toplum-Siyaset-Devlet” kitabımızda işlemeye çalıştık.) Son dönemde söz konusu tuzakların eskiye göre daha cazip kılıflarla sunulduğunu ve maalesef çoğu cemaatin ağa yakalandığını, bilhassa siyasî iktidarla kendilerini özdeşleştirme hatasının yine tekrarlandığını görmekteyiz.
(Devamı yarına)
(Cemaat ve İktidar kitabımız, s. 91-3)
17 Ağustos, 28 Şubat zulümlerinin zirveye çıktığı noktada gelen bir ilâhî ikazdı. Bugün de ibret alıp ders çıkarmamız gereken bir ikaz...
“Umumî musibet ekseriyetin hatasından ileri gelir” diyen Üstada göre, çoğunluğun zulme taraftar ve ortak olması musibet-i ammeye sebep olur.
Üstad Bediüzzaman: Yalanlarla ittihad yalandır. - http://www.yeniasya.com.tr/video/ustad-bediuzzaman-yalanlarla-ittihad-yalandir_407098