Önce “Beş dakikada on defa uyardık” denilip ardından 17 saniyelik bir ihlal üzerine düşürüldüğü açıklanan “milliyeti belirsiz” uçağın Rusya’ya ait olduğunun ortaya çıkması sonrası patlak veren krizin Türk-Rus ilişkilerinde yol açtığı gerilim giderek tırmanıyor.
Moskova’nın bir taraftan “Türk halkıyla sorunumuz yok” derken, diğer taraftan Rusya’ya giden veya orada bulunan Türk vatandaşlarına eziyet edilmeye başlanması, kaygı verici bir çelişki ve tutarsızlık.
Türk ürünlerinin geri çevrilmesi de.
Boğazı geçen Rus gemilerindeki askerlerin verdiği provokatif görüntüler de cabası.
Bunlar Kremlin çıkışlı talimatların mı bir sonucu; yoksa komünist dönemin tortularından hâlâ kurtulamayan derin Rus bürokrasisinin açığa vurduğu reflekslerin mi?
Ne olursa olsun, gidişat endişe verici.
Uçak kriziyle tırmanan gerilimin, en çok, gelişmeleri, ellerini oğuşturarak keyifle izleyen silah tacirlerini sevindirdiği açık.
Buna karşılık, yıllar ötesine uzanan açılım ve gayretlerin neticesinde çok olumlu bir noktaya ulaşmış bulunan ikili ilişkileri zora sokmasının yanında, Suriye’deki iç savaşı bitirmek için başlatılan son diplomatik girişimi ciddi riske attığı da bir vakıa.
Evvelce BM eliyle defalarca başlatılıp hüsranla sonuçlanan çözüm teşebbüsleri bu kez ABD ve Rusya’nın inisiyatif almasıyla tekrar gündeme taşınıp 30 Ekim’deki Viyana buluşmasıyla yeni bir sayfa açıldı.
Suriye krizinin taraflarından İran’ın da Batıyla yaşadığı nükleer ihtilâfın çözüm yoluna girmesiyle denkleme dahil edilmesi, Suriye için çözüm ümidini güçlendirdi.
Derken Suudi Arabistan’ın inisiyatifiyle Suriyeli muhaliflerin, baştan beri reddettikleri “rejimle müzakere” konusunu müzakere için ilk kez bir araya gelmeleri, yeni sürecin önemli gelişmelerinden biri oldu.
Türkiye ise bu hengâmede ne yazık ki, baştan beri izlediği Suriye politikası duvara toslayan, krizin tarafı diğer ülkelerin tümüyle arası bozulan ve dahası çözüm çabalarını sabote eden bir ülke konumuna düştü.
Türkiye’nin yapması gereken, yangına körükle gidip tüm komşularıyla takışmak değil, barışçı çözüm için gayret edip bu yöndeki çabaların başını çekmek olmalıydı.
Türkiye bu akıl ve vicdan tutulmasını, cinnet halini de mutlaka aşar inşaallah. Yeter ki hukuk ve demokrasiye inananlar safları sıklaştırsın.
Yapmamız gereken, millete kızmak yerine, doğru bilgilendirmek için daha çok çalışmak. Üstad da “Millet irşad ve tenvir edilmeli” demiyor mu?