Diyanet ve ilahiyat camiasının bir kesiminde öteden beri var olup 15 Temmuz sonrasında yeniden depreşen “cemaat düşmanlığı,” Gülen ve hareketi üzerinde yoğunlaşan tepkiler eşliğinde ve onlar fırsat bilinerek tekrar açığa vuruldu.
Bu koroya katılan, hattâ en başı çekenlerden biri, Marmara İlahiyat hocası ve eski İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı idi.
Kendisinden beklenmeyen bir tavır sergileyen Çağrıcı, “F. Gülen’in kullandığı mehdi, mesih, müceddid, Cehcâh, Kahtânî, Dehhâk, Celcelûtiyye, Cevşen-i Kebîr gibi sözde dinî motiflerin hepsi, Said-i Nursî’nin de kullandığı, bütün cemaat kollarının benimsediği ortak kabullerdir” diyebildi (Karar, 31.8.16).
Bu iddianın bir kısmına aynı gün “Cehcah, Kahtanî, Dehhak... gibi ‘sözde dinî motifler’ Risale-i Nur’un neresinde geçiyor, gösterebilir misiniz?” tweet’iyle mukabele etmiştik.
Diğer kısmı için de şunu soralım:
Sahih hadislerde geçen ve Sahabeden itibaren asırlar boyu bütün ümmetin ortak kabulü olan, dahası yaşanan süreçlerde muhatap ve karşılıklarını da bulan mehdi, mesih, müceddid kavramları hangi kıstas ve ölçüyle “sözde dinî motif” olarak nitelenebiliyor?
Keza Hz. Ali (r.a.) ve Ehl-i Beyt silsilesi üzerinden bugünlere ulaşan Esma-i Hüsna eksenli münacat şahikaları niteliğindeki Cevşen ve Celcelûtiye’ye karşı sergilenen kuru, soğuk ve reddiyeci bakışla, Ehl-i Sünnet çizgisini bu hazinelerden mahrum bırakmayı sürdürme ısrarının anlaşılır bir tarafı var mı?
Güya Ehl-i Sünnet adına ortaya konulan bu tavır, işin bidayetinden itibaren orasından burasından kırpılan Hanefiliği diğer hak mezhep mensuplarına karşı da “resmî mezhep” olarak dayatan Kemalist reflekslerin yeni bir uzantı ve versiyonu değilse ne olabilir?
Nitekim durumdan vazife çıkaran İstanbul Aydın Üniversitesi’nin düzenlediği “kayıt dışı din” konulu programda yine Çağrıcı tarafından söylendiği iddia edilen “Cumhuriyetin kuruluşunda bazı uygulamaları çarpıtan fırsatçılar ‘Din yasaklanıyor’ algısı yaratarak ellerini güçlendirdi” sözü de (Sabah, 10.12.16) aynı refleksleri yansıtan bir örnek değil mi?
En azından bu sözün Çağrıcı’dan sâdır olduğuna inanmak istemiyoruz. Onun için, kendisinden tekzip veya tavzih bekliyoruz.
Devam edeceğiz.
15 Temmuz sonrası yapılan “Gerçekler, sunulanın tam tersi olabilir, herkes dikkatli ve temkinli olsun” uyarısının haklılığı ortaya çıkıyor.
“İtirafçılar”a katılan eski HSYK 1. Başkanı İbrahim Okur: “Risale-i Nur’dan nefret ederim.” At izinin it izine karıştığına bir örnek daha...
Halep ve Suriye neden ve nasıl bu hale düştü? - http://www.yeniasya.com.tr/video/halep-ve-suriye-neden-ve-nasil-bu-hale-dustu_418295