Bediüzzaman, zorunlu ikamete tâbi tutulduğu yerlerden Emirdağ’da “Adliye Vekili ve Risale-i Nur’la alâkadar mahkemelerin hâkimleriyle bir hasbihaldir” başlıklı mektubunda “Efendiler, siz ne için sebepsiz benimle ve Risale-i Nur’la uğraşıyorsunuz?” diye sorup şöyle devam ediyordu:
“Ben ve Risale-i Nur sizinle değil mübazere, belki sizi düşünmek dahi vazifemizin haricindedir. Çünkü Risale-i Nur ve hakikî şakirtleri, elli sene sonra gelen nesl-i âtiye gayet büyük bir hizmet ve onları büyük bir vartadan ve millet ve vatanı büyük bir tehlikeden kurtarmaya çalışıyorlar. (...) Bir kısım nesl-i âtinin eline Risale-i Nur gibi bir hakikati verip dehşetli sukuttan kurtarmak en büyük bir vazife-i milliye ve vataniye bildiğimizden, bu zamanın insanlarını değil, o zamanın insanlarını düşünüyoruz.” (Emirdağ Lâhikası, s. 34)
Yine Said Nursî, 1950’lerde Eşref Edip’e verdiği mülâkatta şunları ifade ediyordu:
“Dünya büyük bir manevî buhran geçiriyor. Manevî temelleri sarsılan garp cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir taun felâketi gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sâri illete karşı İslam cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslam cemiyetinin terütaze iman esaslarıyla mı? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman kalesini küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için ben yalnız iman üzerine mesaimi teksif etmiş bulunuyorum. (...) Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evladım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum...” (Tarihçe, s. 959-60)
Onun gündemi buydu: Çağın manevî tuzak ve tehlikelerinden nesilleri kurtarmak.
Ama onu anlamadılar, anlamak istemediler. Nesilleri kendi çarpık ideolojilerine göre şekillendirmeye çalıştılar, ama onu da yapamadılar. Vücuda getirdikleri manevî boşluğun içinde hem kendileri boğulup gittiler, hem de yeni nesilleri o girdaba ittiler.
Nice genç insanı hayatının baharında mahveden zehirli ideolojiler, terör ve anarşi belası, gayri ahlâkî sapma ve savrulmalar, kötü alışkanlıklar, neredeyse asırlık bir sürece yayılan birikimlerin acı neticeleri.
Ve Özgecan, kurbanların en sonuncusu.
tweet- Hata-Savab Cetveli için A. Aytimur ve S. Özdemir abiler “Üstaddan sonra abiler istişareyle koydu” diyor. Peki şimdi çıkarılmasının izahı ne?