Müslümanların Batıya ve Avrupa’ya bakışı konusunda da gerçekçi ve dengeli bir yaklaşım ve perspektif ortaya koyarken “Avrupa ikidir” diyen Üstad Bediüzzaman şöyle devam ediyor:
“Birisi, İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi sanatları (insanlığın sosyal hayatına faydalı sanatları), adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları (fenleri) takip eden birinci Avrupa.
“[Diğeri,] felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle (inkârcı tabiat felsefesinin karanlığıyla), medeniyetin seyyiatını (kötülüklerini) mehasin (iyilik) zannederek beşeri (insanlığı) sefahete (ahlaksızlığa) ve dalâlete (inkâra ve haktan uzaklaşmaya) sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa...”
Avrupalıların Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarından da aldıkları derslerle kurulan AB, üzerine bina edildiği hukuk, adalet, demokrasi, insan onuru, hak ve hürriyetler gibi değerlerle, birinci Avrupa’ya tekabül ediyor.
Gerçi onun içinde de zaman zaman ikinci Avrupa’dan sızma yanlışlar olmuyor değil.
Ama dayandığı temel esaslar, bunların devamına izin vermiyor ve AB gerek kendi iç işleyişinde, hem de dünyanın diğer bölgelerine yönelik bakış ve yaklaşımında bu değer ve prensipler ekseninde yoluna devam ediyor.
Zaman zaman gündeme gelen Kur’an yakma provokasyonları için verdiği “Bizim değerlerimizle bağdaşmıyor, böyle şeylerin AB’de yeri yok” mesajı bunun örneklerinden.
Din ve vicdan hürriyetinin en iyi yaşandığı ülkelerin çoğunun Avrupa’da olması, bizdeki 28 Şubat sürecinde birçok başörtülünün tahsiline Avrupa’da devam etmesi, Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde inşa edilen minareli camiler ve bazılarından hoparlörle ezan seslerinin yükselmesi de...
Müslümanlar olarak bize düşen, Üstadın ifadesiyle “doğru İslamiyeti ve İslamiyete layık doğruluğu” bizzat ve fiilen yaşayıp fiil ve hallerimizle yansıtmaya çalışırken, birinci Avrupa ile güçlü bir diyalog kurmak olmalı.
Bunun için, zaman ihtiyarladıkça gençleşen mukaddes kitabımızdaki evrensel mesajları evvela kendimiz doğru anlayıp yaşamanın, sonra insanlığa ulaştırmaya çalışmanın gayreti içinde olmalı; özellikle hür fikirli ve vicdanlı Hıristiyan ruhanîleri ile güçlü bir irtibat kurmalıyız.
Risale-i Nur’un kılavuzluğunda...