15 Temmuz darbecileriyle hesaplaşma gerekçesiyle başlatılan sürecin 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL’de tam bir hukuksuz tasfiye ve kıyım furyasına dönüştüğünü çok acı ve yürek yakıcı örnekleriyle görüyor ve yaşıyoruz.
Daha ilk günden itibaren yaptığımız “Darbeyle mücadele hukuk içinde olmalı; kurunun yanında yaş da yanmamalı” çağrılarında maalesef yalnız kaldık. Hattâ hücumlara uğradık.
Ama süreç ilerleyip yapılanların yaktığı canlar artınca, hattâ işin ucu iktidarla içli dışlı olanlara bile dokunmaya başlayınca, o cenahtan da şikâyet ve feryatlar yükselmeye başladı.
Darbecilerle mücadele denilip, darbeyle de, terörle de hiçbir ilgisi bulunmayan masum insanların yaygınlaşan mağduriyetlerine uzunca bir süre seyirci, suskun, hattâ alkışçı bir tavır sergileyenler dahi “Bu işte bir yanlış var, bu gidişat hiç iyi değil” deme noktasına geldiler.
On binlerce kişi hakkındaki delilsiz ve keyfî tutuklama kararları, yine “Deliller toplanmadı” gerekçesiyle habire uzatılırken, cezaevlerinde şüpheli ölüm ve tabutta tahliyelerin peş peşe gelmesi işi çok daha vahim boyutlara taşıdı.
İktidarın ve özellikle Adalet Bakanıyla bürokratlarının ve HSK’nın bu konudaki duyarsızlığı, olup bitenlere hukuk freni koyması gereken yüksek yargı organlarının tam tersine hukuksuzluklara arka çıkan yaklaşımlarıyla iyice zirve yaptı. Ve mağduriyetler arttıkça arttı.
Bu hengâmede, gözaltı, tutuklama ve ihraçlarda uygulanan hukuk dışı kriterlerin ıskartaya çıkması üzerine icad edilen Bylock’un da tek başına bir delil olamayacağı, uzman hukukçular tarafından belirtilmesine rağmen, Yargıtay 16. Ceza Dairesi ile AYM’nin bu noktada son derece tartışmalı kararlara imza atmaları inanılmaz skandallar olarak tarihe geçti.
16. Daire kararına karşı yapılan temyiz itirazının Ceza Genel Kurulunca reddi ve bu kararın açıklanmadan önce Adalet Bakanınca deklare edilmesi bu skandalların tuzu biberi oldu.
Böyle iç karartıcı bir tabloda yegâne tesellî, “gıdım gıdım” da olsa tahliye kararlarının çıkmaya başlaması. Ağır hasta Doç. Dr. Turan Özcerit ile Mediha Olgun ve Kadri Gürsel gibi isimlerin tahliyesi, bunların son örneklerinden.
Dileyelim ki, bunlar münferit olarak kalmaz.
Ve aylardan beri devam eden, hattâ epeyce bir kısmı artık bir seneyi de aşan uzun ve haksız tutukluluk hallerine artık bir nihayet verilir.
***
- Bakan Nihat Zeybekci’nin sözleri, OHAL’i görünüşte kaldırıp uygulamada farklı bir ad ve formülle devam ettirme hesabı yapıldığının habercisi.
- Zeybekci formülüne göre, Meclis bypass edilerek uygulanan hukuksuz KHK düzeni Adalet ve İçişleri Bakanlıklarıyla sürdürülecek, öyle mi?!!
- Hukuksuz OHAL düzenini farklı ad altında sürdürme inadı zulüm ve mağduriyetleri artırmaktan başka sonuç vermez ve bedeli çok daha ağır olur.