Üstadın, siyaset tartışmalarında bağlamından koparılarak tarafgir ve yanlış yorumlara mesnet yapılmak istenen sözlerinden biri de şu:
“Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halim’e vurmam. Nazarımda vuran da sefildir.”
(Eski Said Dönemi Eserleri, s. 498)
Önce zikredilen isimleri tanıyalım:
Antranik, Müslüman katliamı yapan bir Ermeni Taşnak çetecisi. Venizelos, Yunan işgali sırasında Atina hükümetinin başbakanı. Enver Paşa, Osmanlı hükümetinde Harbiye Nâzırı (Savaş Bakanı) ve Başkomutan Vekili. Said Halim Paşa ise, aynı hükümetin sadrazamı (başbakanı).
Üstad bunları, mağlûbiyetle çıktığımız Birinci Dünya Savaşı sonrası İstanbul ve Anadolu’nun işgal edildiği dönemde, olanların faturasını bilhassa Said Halim ve Enver Paşalara çıkaranlara karşı söylüyor.
“Antranik’in habire masum Müslüman kanı döktüğü, Venizelos’un da Ege’yi işgal ettiği bir ortamda Said Halim ve Enver Paşalarla uğraşmak sefilliktir” diyor.
“Böyle bir hesaplaşmanın zamanı şimdi değil. Hele katliamlar durdurulup işgaller püskürtülsün; ondan sonra bu meseleler müzakere edilebilir” mesajı veriyor.
Üstadın o şartlarda ifade ettiği bu ölçüyü şimdi birileri alıp, özellikle dış dünyadan yöneltilen eleştirilere karşı Erdoğan’a ve AKP iktidarına tatbik ediyorlar.
Ancak yanlış bir kıyas bu. Şartlar çok farklı. Bugün savaşta değiliz. Ne Antranik katliamı var, ne de Venizelos işgali.
Saray çevrelerinin “Yedi düvelle savaştayız” söylemi, AKP içinde bile kabul görmüyor ve ciddî itirazlara konu oluyor.
Batıdan gelen eleştirilerde ise hukuk ve demokrasi eksiklerimiz vurgulanıyor.
Bunları düşmanlık ifadesi olarak değil, Üstadın “Avrupa bizden yalnız adaleti ister ve medeniyeti bekler; tâ muvazenesi bozulmasın” sözü (age, s. 34) ekseninde değerlendirmek çok daha doğru olur.
Ayrıca o dönemde Avrupa’dan gelen istibdat eleştirileri karşısında Üstadın, bu tenkitlere dayanak oluşturan Saray siyasetlerini savunmak yerine istibdadın şeriatla hiçbir alâkası olmadığını izah ve ispata yoğunlaştığını da unutmayalım.
Örnekleri o zamanki makalelerinde.
Devlet ve istihbarattaki klikler arası iç kavgaların topluma yansıtılmasıyla böylesine bir kutuplaşma oluşturulduğuna ilk kez şahit oluyoruz.