Geçen hafta bu köşede yayınlanan “Üstad kimlere ‘anarşist’ diyor?” yazımız (8.4.16) üzerine, müdakkik Ankara okuyucularımızdan biri, kaleme aldığı mektuplarından birindeki şu pasajı hatırlattı:
“Bu kışta bana verilen elîm sıkıntıların bir sebebi: Selaniklilerin istibdad-ı mutlakları, serbest fırkalarla kırmasına yardımım olmasın diye beni herkesten tecrid ettiler. Risale-i Nur, binlerle benim bedelime konuşuyor, küfr-ü irtidadı kırıyor, anarşiliği bozuyor.” (s. 266)
İstibdad-ı mutlakın uygulama adresine açıkça işaret eden bu ifadelere ilaveten, Üstadın yukarıda bahsi geçen yazıda işlediğimiz sorulu-cevaplı diyaloğun bir yerinde düştüğü not da aynı mesajı veriyor.
Üstad “Anarşist nazarıyla bakıyorum” dediği kişiler için şu ifadeyi kullanıyor:
“Zira onlardan birisi—Allah etmesin—bin sene yaşayacak olsa, adeta mümkün hükümetin hangi suretini görse, hülya ile yine razı olmayacak. Şu hülyanın neticesi olan meylü’t-tahrip (tahrip arzusu) ile, o sureti bozmaya çalışacak.”
(Eski Said Dönemi Eserleri, s. 232-3)
Ve tam burada şu haşiyeyi koyuyor:
“Komünist ve anarşist manasıyla Kemalizmi ve inkılâp softalarını ve dönmelerini görmüş gibi haber veriyor...”
Baştaki Emirdağ mektubu pasajıyla bu haşiye birleştiğinde silüet iyice netleşiyor.
Hadiseler de bu tesbitleri defaatle doğruluyor. İkinci Meşrutiyete 1909’da vurulan 31 Mart darbesinden, Birinci Meclisteki demokrat kadroların tamamen tasfiye edilmesini takiben cumhuriyet adı altında bir tek parti ve tek şef rejiminin tesisine...
Ve 1950’de geçilen çok partili demokrasinin Kemalizm ve devrimler adına yapılan 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat müdahaleleriyle kesintiye uğratılmasına kadar...
Üstadın şu sözleri ise, Nur hizmetinin bunlara bakan yönüne dikkat çekiyor:
“Risale-i Nur’un gerçi siyasetle alâkası yoktur; fakat küfr-ü mutlakı kırdığı için küfr-ü mutlakın altı olan anarşiliği ve üstü olan istibdad-ı mutlakı esasıyla bozar, reddeder. Emniyeti, asayişi, hürriyeti adaleti temin eder.” (Tarihçe, s. 630)
(Bu ifadelerin genişçe bir tahlili Said Nursî ve M. Kemal kitabımızda: s. 93-6)
Tekke ve zaviyeleri kapatan devrim kanununa dokunmayı gözü yemeyen iktidar, cemevi ve dedelere standart belirleme iddiasından vazgeçmiyor.
“Gerçek dede”lerin tesbiti için Alevi-Bektaşi kültürüne dair bilgilerinin ölçüleceği bir sınav düşünülüyormuş. KPSS’den sonra DTSS, öyle mi?
Hükümetin hazırladığı düzenlemede dedeliğin tesbit ve ispatı için soykütüğüne bakılması da gündemdeymiş. Oldu olacak, DNA testi de yapılsın!