Türkiye’de demokrasinin getirildiği nokta, millî iradenin sadece iktidar partisine oy verenlerle tanımlandığı, farklı fikir ve tercihlerin dışlandığı, hattâ daha ötesinde “ihanet”le suçlandığı çok düşündürücü ve vahim bir tabloyu ortaya koyuyor.
Sandıktan çıkan tek parti iktidarı, 16 Nisan paketiyle tek adam rejimini getirdi.
Bu rejim, son dönemde icad edilip her fırsatta seslendirilen “yerli ve millî” nitelemesi çerçevesinde kurulan “Kızılelma” koalisyonlarıyla pekiştirilmeye çalışılıyor.
İlginç olan, 10 yıl kadar önce gündeme geldiğinde milliyetçi, ulusalcı, Ergenekoncu, Balyozcu, Kemalist marjinal kesimlerle sınırlı kalmış olan bu koalisyonların, gelinen aşamada AKP’yi de içine alması ve bu süreçte MHP’nin önceki dönemde olduğu gibi kilit rol üstlenmesi.
Ve iktidar medyasının “dinci” kanadının başından beri Türkçü bir jargon olarak kullanılan “Kızılelma” tabirine, “Allah’ın nizamını hakim kılmak” gibi anlamlar yükleyip “kudsiyet” kazandırmaya çalışması.
İç ve dış siyasete böyle bir koalisyonun yön vermesi, ülkeyi içeride tekelci, ayrıştırıcı, dışlayıcı, kutuplaştırıcı, farklılıklara ve eleştiriye tahammülsüz, totaliter, baskıcı, dayatmacı ve mütehakkim bir yapıya götürürken, aralarında, yıllarca bu iktidara destek vermiş olanların da bulunduğu geniş kesimler birden düşman ilan edilip insafsızca üzerlerine gidiliyor; dışarıda ise esen rüzgârlara göre değişen konjonktürel savrulmalarla sonu belirsiz ve risklerle dolu maceralara sürükleniyoruz.
Meclis, sorgusuz sualsiz biat anlayışıyla davranan iktidar çoğunluğu ve etkisiz muhalefetiyle fonksiyonunu kaybediyor.
Haricî müdahalelerle bağımsız ve tarafsız olmaktan çıkarılıp ayarı iyice bozulan yargı, adalet yerine mağduriyet üretiyor.
İstihbarat bültenine dönüşen ve sürekli iktidar tetikçiliği yapan medyanın tek taraflı beyin yıkama ve algı operasyonları, toplumu hipnotize ederek sağlıklı düşünemez ve muhakeme edemez hale getiriyor.
Oluşturulan korku ortamı, konuşması gereken ve beklenenleri dahi susturuyor.
İşte böyle bir tabloda hukuk, demokrasi, hürriyet mücadelesi verebilmek çok zor, ama o ölçüde onurlu bir duruşun ifadesi.
Acıları hâlâ yüreğimizi yakan 249 15 Temmuz şehidini masum OHAL mağdurlarına karşı sürekli öne sürenler, 15 Temmuz’dan ve “Evet çıkacak, terör bitecek” dedikleri 16 Nisan’dan bu yana ve son olarak Afrin’de verdiğimiz terör şehitlerinin sayısını niçin açıklamıyor ve perdeliyorlar?
15 Temmuz’dan bu yana terör olaylarında siviller dahil kaç şehit verdik? Bunların ne kadarı 16 Nisan sonrasında şehit oldu? Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarında verdiğimiz şehitlerin toplam ve ayrı ayrı sayıları, ÖSO’yu katmadan kaç?