Erdoğan başkanlığa endekslediği yeni anayasa için halktan 400 milletvekili istiyor; AKP, oy oranının yüzde 48-52 bandında seyrettiğini söylüyor; Bakan İdris Güllüce ise bu oranı yüzde 54’ün de üzerine çıkarıyor, ama...
AKP’yi yüzde 40’a doğru inişte, hattâ 40’ın altında gösteren anketler de var.
İktidar cenahındaki son kriz ve tartışmaların AKP açısından doğurması kuvvetle muhtemel yıpratıcı sonuçlar ayrı.
Çözüm sürecindeki gidişatın AKP’ye puan kaybettirirken, MHP ve HDP’ye yarayacağını gösteren işaretler de, cabası.
Özellikle HDP’yi bu seçimin ve sonrasındaki sürecin kilit partisi haline getirmeyi öngören bir projenin yürürlüğe konulduğunu düşündüren bir gidişat var.
Bu arada, AKP’den kopan milliyetçi oylar MHP’yi yükseltir ve HDP’yi parlatma projesi bu partiye barajı aştırırsa, 7 Haziran’da sandıktan AKP’nin tek başına iktidarı sürdüremeyeceği bir sonuç çıkabileceğine dair spekülasyonlar yapılıyor.
Hattâ Erdoğan’ın son dönemde “Kürt sorunu yok” diyerek ve “devletçi” mesajlara ağırlık vererek yaptığı yeni manevranın, milliyetçi oyların AKP’den kopmasını önlemeye yönelik bir atraksiyon olduğu yönünde iddialar seslendiriliyor.
Bu manevra işe yarar mı, bilmiyoruz.
Ama sandıktan MHP ve HDP’nin güçlendiği bir tablo çıkarsa, bunun Türk ve Kürt milliyetçilikleri ekseninde yeni bir gerilim dalgasına yol açma ihtimali yüksek.
Evvelce “orta sağ” kimliğiyle demokrat çizgide yürümüşken, şimdi bu iki partiden birinde yola devam etme tercihinde bulunan politikacılar iyi düşündüler mi?
Onların MHP veya HDP’deki varlıkları, endişe edilen tansiyonun nisbeten de olsa düşmesine katkıda bulunabilir belki; ama bu katkı bizatihî o partilerin yükselişinden kaynaklanacak söz konusu gerilimin yol açacağı olumsuzlukları dengeleyip telâfi edecek boyuta ulaşabilir mi?
Niçin bu siyasetçiler, boşluğu her geçen gün daha çok hissedilen ve canlandırılmayı bekleyen “demokrat misyon”da buluşmuyorlar da, uçlarda geziniyorlar?
AKP’nin alternatifi CHP, MHP, HDP yerine demokrat misyon olmalı değil mi?