Erdoğan’ın Saraya çıkmasından sonraki süreçte yaşanan gelişmeler, uygulamalar, operasyonlar, artan hukuk ihlalleri, tavır alışlar, iktidar çevresi ve tabanı dışındaki kesimlerde zaten var olan dışlanmışlık duygusu ve tedirginliği daha ileri boyutlara taşırken, AKP cenahında bile ayrışmaya yol açtı.
Bir tarafta Erdoğan ve Saray ekibi; diğer tarafta arada kalmanın iyice bunalttığı Davutoğlu ve hükümet; üçüncü bir tarafta da düne kadar iktidarın çekirdek kadrosunda iken sonradan dışlanan Gül ve ona yakın duran kimi eski kurmaylar.
Dördüncü bir kategoride ise AKP’nin kurucu kadrolarında yer alıp bazıları bakanlık ve milletvekilliği görevlerinde bulunduktan sonra yollarını ayıran Ali Coşkun, Abdüllatif Şener ve Nevzat Yalçıntaş gibi dönemlerinin “ağır top”ları yer alıyor.
Farklı siyasî çizgilerden AKP’ye gelip bilâhare dışlanan Ertuğrul Yalçınbayır, Yaşar Yakış, Ertuğrul Günay ve Hüseyin Çelik gibi isimler de bir başka kesim.
Konjonktürel taktik hesaplarıyla geçici olarak vitrine konulup, işi bitince “harcanan”lar ayrı; ama tâ Millî Görüş günlerinden itibaren beraber olup AKP’nin de kurucu çekirdek kadrosunda yer alanların dahi bu kervana dahil olması ilginç.
Bunlar, dışlanıp kenara itildikten sonra iktidara ve bilhassa Saraya yönelik sitem ve eleştirilerini giderek artan dozda seslendiriyor, yanlışlara tepki gösteriyorlar.
Ama artık gidişatı etkileme güçleri kalmadığı için bunlar fazla kaale alınmıyor.
Buna mukabil gerek hükümette, gerek Meclis grubunda, Saray çıkışlı dayatma ve zorlamalara karşı bazı itirazların şimdilik mırıldanma düzeyinde tutuk ve çekingen de olsa dile getirildiği görülüyor.
“Reis”le arayı bozup hedefe konulma kaygısı, bunların daha cesur çıkışlarla ve yüksek sesle ifadesini frenliyor; ama bir taraftan da “vicdanın sesi” zorluyor.
İlânihaye taşınması zor bir ikilem bu.
Keşke AKP’nin 14. yılına giren iktidar yolculuğunun farklı aşamalarında partiye emek verip yolunu ayıran eskilerle halen içeride devam edenlerden vicdanını biata kurban etmeyenler ortak ses verip vahim gidişata fren koyabilseler...
Zaten ciddî eksikleri olan demokrasi ve özgürlükler, terörle mücadele gerekçesiyle iyice daraltılırsa, teröre daha da azma fırsatı verilir.