Türkiye’nin demokratikleşme noktasında kendi içinde karşı karşıya olduğu ideolojik ve siyasî engelleri ve bunların aşılmasındaki zorluk ve handikapları AB başından beri çok iyi biliyor.
Hattâ 1999 Aralık’ında adaylığımızın ilanından bu yana yaşadığımız süreçte işin özü resmî raporlarda da kayda geçirildi.
Denildi ki: “Ya AB, ya Kemalizm. İkisi bir arada olmaz. AB’ye girmek istiyorsanız Kemalizmi mutlaka bırakacaksınız. Resmî ideolojiden vazgeçmedikçe birliğe giremezsiniz.”
17.12.04 günü Brüksel’den, müzakerelere 3.10.05’te resmen başlama kararının çıkmasını takiben başlayan 13 senelik süreçte bir türlü mesafe alamayışımızın altında yatan sebeplerden bize taallûk edenlerinin birinci sırasında, Ankara’nın tam bu noktada ortaya koyduğu çok katı ve inatçı direniş yer alıyor.
Ama bu durum, başka şeyler öne çıkarılarak örtülüyor ve kamufle ediliyor. Bu örtme ve süreci geciktirme, hattâ tamamen engelleme işlevini üstlenen de bizzat AKP iktidarı.
Aslında hükümetin AB sürecinde frene basması çok önce başladı ve bu geri manevrada dönüm noktası 15.1.04 günü Genelkurmay karargâhında, o zaman Başbakan olan Erdoğan’ın katılımıyla yapılan brifing oldu. Orada asker AB reformlarından rahatsızlığını iletti, Erdoğan da boyun eğdi.
(Söz konusu brifingde yapılan konuşmaları 14.5.09, 10.01.12 ve 13.12.13 tarihli yazılarımızda aktarıp yorumladık; son yazıyı Cemaat ve İktidar kitabımıza da koyduk: s. 25)
Ankara cenahındaki durum bu minvalde şekillenirken, AB tarafında da Üstad Bediüzzaman’ın “iki Avrupa” tasnifindeki “menfi ve bozuk Avrupa” devreye girdi ve Türkiye’yi birlikten uzaklaştırıp dışarıda tutabilmek için elindeki bütün imkân ve kozları kullandı.
Müzakere başlıklarının açtırılmaması, Rum kesiminin AB’ye alınması ve Türkiye’nin sürekli oyalanması, bizdeki AB karşıtlarının elini güçlendirdi. Avrupa’daki Türkiye aleyhtarları ile Türkiye’deki AB karşıtları açıktan bir ittifak kurarak süreçte ilerlememizi engelledi.
AB içindeki vizyon sahibi ve Türkiye dostu kesimlerin bu engellemeleri aşacak bir irade ve inisiyatif ortaya koyamamaları da işin bugünkü sıkıntılı noktaya gelmesine yol açtı.
Artık bu tıkanıklığın aşılması gerekiyor.
AB’nin de, Türkiye’nin de buna ihtiyacı var.
***
CB: “AB’den kopmak diye bir derdimiz yok. Ama AB olmazımız da değil.” BB Yrd Şimşek: “AB yolunda devam etmeliyiz.” İktidarın AB politikası!
Aylardır haksız yere içeride tutulan masumlara bari Ramazan öncesi özgürlükleri iade edilsin ki, toplum biraz olsun ferahlayabilsin.
Küresel terörün Kur’anî çözümü - http://www.yeniasya.com.tr/video/kuresel-terorun-kur-ani-cozumu_433091