"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

AB yolunun açılması için...

Kâzım GÜLEÇYÜZ
26 Mayıs 2017, Cuma
Türkiye’nin demokratikleşme noktasında kendi içinde karşı karşıya olduğu ideolojik ve siyasî engelleri ve bunların aşılmasındaki zorluk ve handikapları AB başından beri çok iyi biliyor.

Hattâ 1999 Aralık’ında adaylığımızın ilanından bu yana yaşadığımız süreçte işin özü resmî raporlarda da kayda geçirildi.

Denildi ki: “Ya AB, ya Kemalizm. İkisi bir arada olmaz. AB’ye girmek istiyorsanız Kemalizmi mutlaka bırakacaksınız. Resmî ideolojiden vazgeçmedikçe birliğe giremezsiniz.”

17.12.04 günü Brüksel’den, müzakerelere 3.10.05’te resmen başlama kararının çıkmasını takiben başlayan 13 senelik süreçte bir türlü mesafe alamayışımızın altında yatan sebeplerden bize taallûk edenlerinin birinci sırasında, Ankara’nın tam bu noktada ortaya koyduğu çok katı ve inatçı direniş yer alıyor.

Ama bu durum, başka şeyler öne çıkarılarak örtülüyor ve kamufle ediliyor. Bu örtme ve süreci geciktirme, hattâ tamamen engelleme işlevini üstlenen de bizzat AKP iktidarı.

Aslında hükümetin AB sürecinde frene basması çok önce başladı ve bu geri manevrada dönüm noktası 15.1.04 günü Genelkurmay karargâhında, o zaman Başbakan olan Erdoğan’ın katılımıyla yapılan brifing oldu. Orada asker AB reformlarından rahatsızlığını iletti, Erdoğan da boyun eğdi.

(Söz konusu brifingde yapılan konuşmaları 14.5.09, 10.01.12 ve 13.12.13 tarihli yazılarımızda aktarıp yorumladık; son yazıyı Cemaat ve İktidar kitabımıza da koyduk: s. 25)

Ankara cenahındaki durum bu minvalde şekillenirken, AB tarafında da Üstad Bediüzzaman’ın “iki Avrupa” tasnifindeki “menfi ve bozuk Avrupa” devreye girdi ve Türkiye’yi birlikten uzaklaştırıp dışarıda tutabilmek için elindeki bütün imkân ve kozları kullandı.

Müzakere başlıklarının açtırılmaması, Rum kesiminin AB’ye alınması ve Türkiye’nin sürekli oyalanması, bizdeki AB karşıtlarının elini güçlendirdi. Avrupa’daki Türkiye aleyhtarları ile Türkiye’deki AB karşıtları açıktan bir ittifak kurarak süreçte ilerlememizi engelledi.

AB içindeki vizyon sahibi ve Türkiye dostu kesimlerin bu engellemeleri aşacak bir irade ve inisiyatif ortaya koyamamaları da işin bugünkü sıkıntılı noktaya gelmesine yol açtı.

Artık bu tıkanıklığın aşılması gerekiyor.

AB’nin de, Türkiye’nin de buna ihtiyacı var.

***

CB: “AB’den kopmak diye bir derdimiz yok. Ama AB olmazımız da değil.” BB Yrd Şimşek: “AB yolunda devam etmeliyiz.” İktidarın AB politikası!

Aylardır haksız yere içeride tutulan masumlara bari Ramazan öncesi özgürlükleri iade edilsin ki, toplum biraz olsun ferahlayabilsin.

Küresel terörün Kur’anî çözümü - http://www.yeniasya.com.tr/video/kuresel-terorun-kur-ani-cozumu_433091 

Okunma Sayısı: 3788
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali Tam

    26.5.2017 16:16:13

    AB yolu tuzaklaniyor... Viyadükler dinamitleniyor... Iki yaka arasinda insaa edilmek istenen köprülerin uclari yanlis hesaplamalar yüzünde birlesemiyor. Birinci Avrupa (ve artik bunu da demeliyiz Birinci) Türkiye biraraya gelemiyor. Ikici Avrupa ve Ikinci Türkiye (Kemalistler, Kemalizmden ayrilamayan ayak takimlari, kaselisler) tekere comak sokuyorlar. Bunlar tesadüf degil dessasane bir plan ve kastin isleridir. Ey Avrupa mey Avrupa ile Avrupayi dize getirecegini sananlar hakikatleri iskaliyorlar.

  • Özcan Erkiş

    26.5.2017 14:28:22

    Mevcut siyasal İslâmcı iktidarın Ankara Kriterleri'nde inad ve ısrarı, AB içindeki "Türkiye dostu "ve taraftarlarının elini nasıl güçlendirebilir ki? OHAL'de ısrar, insan hakları ihlali, antidemokratik uygulamalar, tesis edilmeye çalışılan tek adamlık sistemi, temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp gündeme getirilen idam konusu gibi onlarca husus varken, AB'nin Kopenhag Kriterlerini üyelik için "miheng taşı" ve üyelik kabul şartı olarak koymuşken, bizim, şu ahvâlimizle AB'ye girmeye çalışmamız yahut alırlar diye umut etmemiz, en basit ifadeyle kendimizi kandırmak, kamuoyunu oyalamak, iktidarın ömrünü uzatmak gayretleri değilse, başka ne olabilir? Dahile karşı "ajitasyon" harice karşı "atraksiyon" ve her iki sahada da Makyavelist politikalar ile millet ve memleket menfaatine netice almak bir hayli zor görünüyor.

  • Özcan Erkiş

    26.5.2017 12:21:38

    ( 4 ) Sözün özü Tek adamlık ve tek seslilik, OHAL darbe rejimi ve KHK'lar ile, demokratik hukuk devletini askıya almakla, insan haklarını ihlâl ederek AB'ye girmeyi hayal ediyorsak, ham hayal olup hem kendimizi hem milleti oyalamakla kandırıyoruz demektir. Millet ve memleketin menfaatine olan AB gibi uluslararası bir şahsı manevinin üyesi olmak, onlar seviyesinde hür, medenî ve demokrat bir Türkiye'de yaşamak bu milletin hakkı değil mi? Eğer 'elbette hakkıdır! ' diyor ve bunda samimi ve dürüst iseniz; o zaman, bu "örtme ve geciktirme ve engelleme" gayreylerinizin mânâ ve maksadı nedir?

  • Özcan Erkiş

    26.5.2017 12:10:15

    ( 2 ) İktidarın AB politikasının özü ve özeti yazınızı 4'ncü ve 5'nci paragrafında ifade edilmiş. Bediüzzaman Hazretlerinin "ikinci Avrupa" dediği ve AB içindeki grup ile Türkiye'deki kendi iktidar ve saltanatının bozulmasını istemeyen grup veya komite (adına ne derseniz deyin işte onlar) Türkiye'nin AB'ye girmemesi için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Mevcut siyasal İslâmcı iktidar da onların işini kolaylaştıracak icraatlarla bunlara yardımcı olmaktadır. Fakat halka karşı farklı konuşuyorlar. Meselâ, son dönemde ağız birliği etmişcesine, toptan Avrupa'yı kötülemeleri herhalde tesadüf olamaz. AB sürecini "örtme ve geciktirme " ve hatta "engelleme" ve nihayetinde de AB'yi tamamen Türkiye gündeminden çıkarma "gizli ajandası"ile yürütülen bir proje olmadığına inanmak istiyoruz. Çünkü icraatlar sanki AB'ye girmek için değil de girmemek nev'inden yapılan işler gibi görünüyor. Yanılıyor muyuz?

  • Özcan Erkiş

    26.5.2017 11:52:22

    Sayın Güleçyüz, evvela herkesin hem cumasını hem Ramazan-ı şerifini tebrik ederim. Türkiye'nin AB'den aldığı müzakere tarihi 2004 yılının üzerinden 13 sene geçti ve hâlâ biz, iki ileri bir geri tempoyla, AB konusunda "kararsız Kâsım" vaziyetindeyiz. Türkiye'deki AB muhalif ve muarızları ile AB'deki Türkiye muhalif ve muarızlarını haklı çıkartırcasına, bilhassa demokratik reformları bırakın hızlandırmayı, tam aksine askıya almanın gayreti içindeyiz. AB 'yi suçlamadan evvel kendimize düşeni yaptık mı bunu sorgulamalıyız. Eğer cevabımız 'evet 'ise o vakit AB'ye koz vermemiş ve her şeyi söyleme hakkımız olur. OHAL ile hukuk ve demokrasiyi, KHK'lar ile Meclisi askıya alıp, insan haklarını alenen ihlâl ederek AB'ye karşı kendimizi nasıl savunabiliriz? Hem "AB yolunda devam" diyecek hem de AB kriterlerine sırtınızı döneceksiniz. O zaman buna 'oyalama politikası' denir. Samimiyet ve doğruluk lütfen!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı