AB Komisyonu Başkanı Juncker’in Davutoğlu’na yazdığı mektuba ilaveten, 17-18 Aralık’ta Brüksel’de yapılacak AB zirvesinin sonuç bildirisi taslağında yer alacağı belirtilen şu hususlar da son derece önemli:
* Bir aday ve önemli bir ortak olan Türkiye ile ilişkilerine verdiği önemi tekrar teyid eden AB Konseyi, Türkiye’deki siyasî ve ekonomik reformlar için çıpa olmayı sürdürmesi gereğini vurguluyor.
* Türkiye’nin, AB Komisyonu raporunda belirlenen özellikle hukukun üstünlüğü ve temel haklarla ilgili ana eksikleri âcilen giderme ihtiyacını ifade ediyor.
* AB, muhalif medyaya, gazetecilere, yazarlara ve sosyal medya platformları ile kullanıcılarına açılan soruşturma ve davaları özel bir endişeyle not ediyor.
* Yargının bağımsızlık ve tarafsızlığına zarar veren müdahalelerle ifade ve toplanma özgürlüğü alanlarındaki belirgin gerilemeyi tersine çevirmek için âcil adımlar atılması gereğini ifade ediyor.
* AB, Türkiye’ye, güçler ayrılığı ilkesine ve aralarında kadın, çocuk ve azınlık haklarının da bulunduğu insan haklarına, din özgürlüğüne ve mülkiyet haklarına tam saygı gösterme ve AİHM’in tüm kararlarını uygulama çağrısı yapıyor.
* Hiç ilerleme sağlanmayan veya çok az ilerleme sağlanan yolsuzlukla mücadele gibi alanlar da âcilen ele alınmalı.
* Türk topraklarında düzenlenen her terör saldırısını ve şiddeti kınayan AB, Türk halkıyla dayanışma içinde olduğunu; ve insan haklarına, temel özgürlüklere, uluslararası hukuka saygıyla terörle mücadeleye desteğini beyan ediyor.
* Hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanlarında işbirliğinin hızlandırılması Türkiye’yi AB’ye daha yakınlaştıracaktır.
(Hürriyet, 7.12.15)
Yıllardır anlaşılmaz bir tavırla dışladığı Türkiye’deki olumsuz gidişatı ve gerilemeyi nihayet görüp gündemine ve yakın takibe almaya karar vermiş görünen Brüksel’deki bu olumlu tavır değişikliği, dileriz, yine sığ, konjonktürel ve menfaat eksenli hesaplarla sabote edilmez.
Ve sürecin başındaki demokratik kazanımları bir bir kaybettiren vahim ihlallerin dizginlendiği yeni bir dönem açılır.
Darbe davaları fos çıktıktan sonra, Erdoğan’ın zaten “Muhtıra değildi” dediği 27 Nisan için Büyükanıt’ın ifadeye çağrılmasının anlamı ne?