2008’de Yrd. Doç. Dr. İsmail Ermağan’ın sorularına cevaplarımız
Dünden devam:
AK Parti’nin AB politikasını genel hatları ile nasıl görüyorsunuz?
3 Kasım 2002 seçiminin, tek başına anayasayı değiştirmeye yetecek sayıya çok yakın bir Meclis çoğunluğuyla iktidara getirdiği ve hattâ sonraki süreçte bir ara Meclis içi transferlerle o sayıyı da yakalamış olan AKP, ne yazık ki, demokrasinin önünü açmak için son derece değerli olan ve bir daha ele geçmesi pek kolay olmayan eşsiz ve tarihî bir fırsatı kullanamadı. Eğer seçmenin verdiği bu gücü, AB’nin de ısrarla üzerinde durduğu yeni ve demokratik bir anayasayı yürürlüğe koymak ve sonrasında diğer reformları gerçekleştirmek için değerlendirebilmiş olsaydı, ne kendisi son iki yılda yaşadığı sıkıntılara maruz kalırdı, ne de Türkiye bu sıkıntılardan böylesine etkilenerek hem zaman, hem de enerji kaybederdi.
AKP, iktidar olur olmaz öncelikle ve asıl yapması gerekeni yapmayarak, bilâhare atmak istediği adımların da önünü kesmiş oldu. Çünkü Türkiye’de çeyrek asırdır yürürlükte olan ihtilâl anayasasını tamamen devredışı bırakıp onun yerine AB kriterlerine uygun, demokratik ve çağdaş bir anayasayı ikame etmeden, hiçbir yapısal ve kalıcı reformu başarabilmek mümkün değildir. Nitekim AKP iktidarının altıncı yılının da geride kaldığı Türkiye’nin bugün geldiği nokta, bunu açıkça göstermektedir. 2009 Türkiye’sinde hâlâ asker-sivil ilişkileri AB kriterlerine uygun bir çerçeveye oturtulamadıysa, askerin siyasete ve topluma müdahaleleri farklı yöntemlerle hâlâ devam ediyorsa, aynı şekilde yargı da bir müdahale aracı olmayı sürdürüyorsa, en önemli sebeplerinden biri anayasa reformunun gerçekleştirilememiş olmasıdır.
Konunun bir diğer boyutu da şu: AKP, iktidarının ilk iki yılında yaptığı kısmî AB reformlarıyla, çok farklı toplum kesimlerinin desteğini arkasına almışken, 2004 Aralık’ından sonra reform sürecinde frene bastı. Ve akabinde Türkiye her alanda sıkıntılı gelişmelere sahne olmaya başladı. Onun için AKP’nin AB reformlarını askıya alması, bindiği dalı kesmekten farksız bir davranışın ifadesi. Ve ilginçtir, bütün bu yaşananlara rağmen AKP’nin AB konusundaki rehaveti hâlâ sürüyor. Aylar süren bir belirsizlikten sonra nihayet yürürlüğe konulan yeni Ulusal Programda yıl sonuna kadar yapılması öngörülenlerin siyasî reformlardan ziyade ekonomik içerikli olması ve yeni Başmüzakereci Egemen Bağış’ın AB için “Türkiye’nin diyetisyeni” gibi “hafif ve gayriciddî” ifadeler kullanması, bunun son göstergeleri.
Yarın: Reformları destekledik, vazgeçilmesini eleştirdik