Brüksel’de toplanan AB zirvesi kararlarından, daha ziyade mülteci krizine, Suriyeliler için Türkiye’ye verilmesi öngörülen 3 milyar euroya ve vize muafiyetine dair olanlar öne çıkarıldı.
AB’nin sığınmacı politikası ve vizenin kaldırılmasını 72 şartın tahakkukuna bağlaması farklı açılardan eleştiriliyor.
3 milyar euroluk desteği Türkiye’ye verilecek rüşvet olarak görenler de var.
Ve bunlar elbette ki gözardı edilemez.
AB’nin özellikle Almanya gibi “lokomotif” mesabesindeki lider bir ülkesindeki Başbakanın Türkiye konusundaki konjonktürel ve samimiyetsiz yaklaşımları da.
Bilhassa İngiliz basınında çıkan ve bizdekilerin zaten fazlasıyla kabarmış egolarını daha da şişirecek “Erdoğan AB’yi dize getirdi” türünden yorumların ise provokasyon amaçlı olduğu son derece açık.
Ama bunlar AB’nin kurumsal kimliğinin taşıdığı asıl misyonu unutturmamalı.
Bu misyonun temel değerleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ifadesini bulan ileri demokrasi ve hukuk kriterleri.
Mülteci krizi AB’ye, 16 yıl önce adaylığını resmen kabul ve ilan edip 11 yıl önce üyelik müzakerelerini başlattığı halde, ipe un serip bu süreci sürüncemede bırakarak dışladığı Türkiye’nin önemini gösterdiği için belki bir cihetiyle hayra vesile oldu.
Bazı Avrupalı siyasetçilerden sâdır olan “Türkiye ile müzakere sürecini ilerletmedik, yanlış yaptık” itirafı bunun ifadesi.
Dileyelim ki, Aralık ortasında açılacak fasla, yeni yılda hızla yenileri ilave edilsin ve yılda iki defa yapılacağı açıklanan “gözden geçirme” buluşmalarında, Davutoğlu’nun söz verdiği reformların gerçekten yapıldığı ve uygulandığı tesbiti kayıtlara geçsin.
AB’nin de çoktandır boşlayıp dışlaması sebebiyle Türkiye’nin özellikle son dönemde içine girdiği antidemokratik süreçteki vahim hak ve özgürlük ihlallerine fren konulması için Brüksel’in konuyu yakın takip altında tutması çok büyük önem taşıyor.
Ülkemizin “AB umurumuzda değil, bizi bağlamaz” anlayışından kaynaklanan bu ihlalleri sona erdirebilmesi için, demokrasi ve hukuk reformları noktasında samimî bir niyet ve iradenin ortaya konulması ve bunun Brüksel tarafından da desteklenmesi şart.
Kutlular’ın evvelce Gülen’e yaptığı tenkitleri istismar edenler, onun 2010’da NTV’de haksız hücumlara karşı Gülen’i savunduğunu gizliyorlar.
Kutlular 12 Eylülcülerin yaptığı “Yurt dışında Millî Görüş ve Süleymancılara karşı birlikte çalışalım” teklifini de tereddütsüz reddetmişti.
Yeni Asya cemaatlerin hepsini iman noktasında kardeş olarak görmüş; genelde siyasî konularda farklı düşünse de hiçbirine düşman olmamıştır.