2008’de Risale-i Nur Enstitüsünün organize ettiği “Meşrutiyetin 100. yılında demokrasinin neresindeyiz?” konulu panele konuşmacı olarak birlikte katıldığımız Cengiz Aktar, konuşmalarda AB bahsi de açılınca, program sonundaki özel sohbetimizde “Said Nursî’nin doğrudan AB ile ilgili görüşü var mı?” diye sormuştu.
Biz bu suale Üstadın Avrupa’ya yönelik yaklaşımını ve “Avrupa ikidir” tasnifini anlatarak cevap vermeye çalışmıştık.
(Zaten Bediüzzaman hayatta iken henüz AB yoktu; ama Ortak Pazar olarak bilinen daha küçük ölçekteki birlik ortaya çıkmıştı ve Menderes hükümeti bu ortaklığa üyelik müracaatında bulunmuştu. 27 Mayıs bu süreci kesintiye uğrattı. Keza sonraki darbe ve müdahaleler de Türkiye’nin AB üyeliğini engelledi.)
Bu sohbetten kısa süre sonra yayınlanan Eski Said Dönemi Eserleri’nin başındaki Makalât bölümünde yer alan makalelerden birinde dün bir kez daha aktardığımız sözleri okuyunca, konu daha da aydınlanmış oldu.
Orada özellikle “idare-i mülk”, yani devlet idaresi bahsinde Avrupa’dan almamız gereken şeylerden söz ediyor Said Nursî.
Ve bunu “dinin emri” olarak görüyor.
Ama öncesinde “Avrupa’ya ahkâmda izhar-ı fakr [temel hüküm ve esaslarda el açmak], ahlâkta dilencilik etmek, din-i İslama büyük bir hıyanettir ve hayat-ı millete kast etmektir. Dünya için din feda olmaz” (Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul- 2020, s. 34) kaydını düşmek suretiyle.
Şu halde, Avrupa’dan devlet idaresine ilişkin prensip ve teknikleri alırken, dinin esaslarından herhangi bir taviz vermeden, tam tersine o esasların tahakkukuna yardımcı olacak reform ve düzenlemeleri iktibas etme mantığıyla hareket etmeliyiz.
Nitekim Avrupa Birliğinin kriterlerine baktığımızda, bunların dinimizin de gereği olan adalet, hukuk, demokrasi, hak ve özgürlükler, insan onuru, kanun hâkimiyeti, ortak akıl, meşveret, şeffaflık, demokratik denetim, kamuoyu, dürüstlük, kalite, ahde vefa, düzen ve çevre duyarlılığı... gibi kavramlardan oluştuğunu görmekteyiz.
Bunlara sahip çıkmak, aynı zamanda, aslında dinimizin bize getirdiği ve kendi malımız olarak görmemiz gereken değerlerle tekrar buluşmak anlamına geliyor.
(Şeriat Cumhuriyet Demokrasi kitabımız, s. 84)