AB’nin Türkiye Temsilcisi Büyükelçi Hansjörg Haber geçtiğimiz günlerdeki bir beyanında “Türkiye’ye basın özgürlüğü ihraç edemeyiz, bu konu Türk toplumunun kendi iç gelişiminin bir parçası olmalı” demişti (Hürriyet, 9.12.15)
Aslında olması gereken de bu. Ama Türkiye’nin realitesi farklı. Sebebi, bizdeki demokrasinin tabandan gelen bir taleple değil, tepeden gündeme gelmiş olması.
Asırlar ötesine uzanan “ulül-emre itaat” geleneği, bireylerde ve toplumda hak ve özgürlük talebinin gelişmesini engellemiş.
Bunun derin etkisi hâlâ devam ediyor.
Demokrasi mücadele ederek, çilesini çekerek ve bedelini ödeyerek kazanılan bir değer olmadığı için, kararlı bir sahiplenme ve savunma şuuru kolay kolay gelişmiyor.
27 Mayıs’tan bir gün önce Menderes’in halka hitap ettiği miting meydanını dolduran kalabalıkların darbe günü ve sonrasında kabuğuna çekilmesinin ve sandıkta oylarıyla seçip iktidara getirdiği insanlara sahip çıkamayışının ardında bu yatıyor.
Seçimle geldiği başbakanlıktan iki defa darbeyle indirilen Demirel’in müdahale sonrası devirlerdeki yalnızlığı da bundan.
Halk kendi hukukuna bile sahip çıkamıyor ki, seçtiğinin arkasında durabilsin...
Bediüzzaman “Bir millet cehaletle hukukunu bilmezse ehl-i hamiyeti de müstebit eder” derken bu vakıaya dikkat çekiyor.
Onun için Türkiye’ye demokrasinin gelmesi de, peş peşe gelen darbelere rağmen sınırlı dahi olsa kaydettiği gelişmeler de genelde dış dinamiklerin etkisiyle olmuş.
AB bunu en iyi bilenlerden. Dolayısıyla Ankara Temsilcisinin aktardığımız sözü Türkiye gerçeklerine uymuyor. Brüksel Ankara’yı kendi haline bıraktığında varılacak yer ortada: Hukuk ve demokraside çok ciddî gerilemelerin yaşandığı, hak ve özgürlük ihlallerinin vahim boyutlara ulaştığı huzursuz, tedirgin ve sıkıntılı bir ülke.
Türkiye’yi bu durumdan çıkarmak için AB, 1999 sonrasında olduğu gibi gelişmeleri yine yakın takibe almak zorunda.
Bunu yaparken, AB Komisyonunun genişlemeden sorumlu eski üyelerinden Verheugen’in söylediği ve fiilen de uygulamaya çalıştığı gibi, sivil toplumun farklı kesimleriyle diyaloğunu arttırması da şart.
“Darbelerle mücadele ediyoruz” diye çıkılan yolda gelinen nokta: Darbe davalarının hepsi boşa çıktı, darbecilikle suçlananlar da dışarıda...