22.2.11’de aynı başlıkla yayınlanan yazımızdan aktaracağımız şu pasajlar, bugün gelinen noktanın daha iyi anlaşılmasına herhalde yardımcı olur:
Son dönemde Türkiye’de olup bitenler gerçekten bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi mi, yoksa iktidar kavgası mı?
Karşımızdaki tabloya bakınca, bir tarafta, tek parti devrinde ele geçirip ihtilal dönemlerinde tahkim ettikleri bürokratik iktidarı bırakmak istemeyenler; diğer tarafta seçmenden aldıkları güçle bu durumu değiştirmeye çalışanlar, birbiriyle kıyasıya mücadele halinde gibi görünüyor. Ama bürokratik iktidarın elinde tuttuğu “kale ve mevzi”leri ele geçirme kavgası ile, topyekûn sistemi demokratikleştirme çabası farklı şeyler. Ve AKP iktidarının icraatlarına bu yönüyle bakıldığında, şüphe uyandıran işaretler mevcut.
Meselâ askerin sivil iradeye tâbi kılınamayışı, demokrasimizin en kronik sorunlarından biri. Peki, AKP bu durumu sona erdirmek için ne yaptı? Genelkurmay’ı Millî Savunma Bakanlığına mı bağladı? (...) Şimdiye kadarki darbelerin “yasal” dayanağı olarak gösterilen TSK İç Hizmet Kanununun 35. maddesini mi iptal etti veya değiştirdi? (...)
Şimdiye kadar verdiği işaretler, AKP’nin reform meselesini ilkesel bir zeminde değil, kendi pratik ihtiyaçlarını önceleyen konjonktürel bir temelde yorumladığını gösteriyor. Sair zamanlarda kullanılan “demokrat” söylemlerin, kritik zaman ve konularda yerini hemen “devletçi ve milliyetçi” vurgulara terk edip, asker ve statüko ile aynı dilin kullanılmaya başlanması da, dikkat çeken noktalardan bir diğeri.
Bu işaretlere bakarak, Kemalizmin eski CHP tarzı yorumuna dayanan statükonun her geçen gün mevzi kaybettiği bir süreçte, 6 okun CHP’de anlamını yitirdiği söylemine sarılan AKP’nin, Kemalizme kendi yorumladığı şekliyle sahip çıkıp, bir anlamda ona dayalı yeni bir “statüko” oluşturmaya çalıştığını düşünmek dahi mümkün.
Oysa Türkiye’nin ihtiyacı, baskıcı sistem ve statükonun demokrasi yönünde dönüştürülmesi. Ezanı özgürlüğüne kavuşturup dinî ve insanî hürriyetlerin önünü açan, din eğitimini geliştiren DP’nin ve bu adımları imkânlar ölçüsünde geliştirerek sürdüren AP-DYP’nin yaptığı, bu idi.
Ele geçirerek değil, sistemi değiştirerek...
Madem bu kadar bekletecektiniz, niye Meclisi sıkboğaz ettiniz? Tek başına bu bile ülkeyi ne gibi yeni keyfîliklerin beklediğinin habercisi.
Amacı “Atatürk anayasasına dönüş” olarak açıklanan bir pakete Atatürkçülük adına, İzmir marşlarıyla karşı çıkılması: Şaşkınlıkta son perde.
Biz Kemalizme ve onu dayatan 12 Eylül anayasasına karşıyız. Son pakete de bu düzene dokunmayıp tersine iyice pekiştirdiği için hayır diyoruz