Depremin maddî sebeplerine dair açıklamaları uzmanlar yapıyorlar.
Bu bilgiler belki felâketin oluş tarzı ve safahatıyla ilgili olarak, meraklıların zihnindeki soruların aydınlatılmasına bir yere kadar faydalı olabilir. Ama bunların bilhassa kitleler açısından ve pratik sonuçları itibariyle herhangi bir anlamı bulunmuyor.
Üstelik, hadiseyi sadece maddî sebeplerle izah etme çabası, materyalist bir yaklaşımın neticesi olarak, gerçek bir tesellî mesajından mahrumiyetiyle, ümitsizlik ve karamsarlık yaymaktan başka bir işe yaramıyor.
Halbuki, işin bir de manevî ciheti var. Ve asıl önemli olan da, meselenin bu tarafı. Çünkü eşyanın ve hadiselerin dizgini elinde olan sonsuz hikmet sahibi Yüce Yaratıcının böyle bir felâkete hangi sebep ve hikmetlerle müsaade ettiği suali, işin can damarı.
Herşeyden önce, bizim inancımıza göre, dünya bir imtihan meydanıdır. İnsanoğlu imtihan için dünyaya gönderilmiştir. Bu kabil belâ, felâket ve musibetler de söz konusu imtihanın zorlu ve çetin safahatındandır.
Bu imtihanın değişik yönleri var. Bir cihetinde kulluk şuurumuz sınanırken, diğer bir cihetinde gayretullaha dokunan umumî hataların böylesi musibetlerle “İlahî gazap” neticesi cezalandırılması söz konusu.
Musibetlerde, birikmiş günahların temizlenmesi ve bundan sonrası için işlenecek günahlara karşı ikaz gibi manalar da mevcut. Tabiî, ders çıkarmak şartıyla...
Burada işin püf noktası, gayretullahı rencide edecek fiiller. Lisanımızda “Alma mazlumun âhını, çıkar aheste aheste” ve “Mazlumun âhı Arş’a kadar yükselir” gibi sözlerle dile getirilen zulüm ve haksızlıklar.
Maalesef Türkiye son dönemde böylesi haksızlıklara sahne oldu. İrtica ile mücadele bahanesiyle masum dindarlar incitildi. 28 Şubat adına devlet halkın karşısına geçirilmek istendi. Devlet gücünü halka karşı kullanma gayretkeşlikleri sergilenmeye çalışıldı.
Bu çerçevede özellikle Kur’an ve din eğitimine vurulan darbeler ile başörtülülere reva görülen muamele, vicdanları isyan ettirdi. Gayretullaha dokunacak haksızlıklar irtikâb edildi. Bunlara kesinlikle rıza göstermemesi, aksine karşı çıkması gerekenlerin önemli bir kısmı da tavizkâr fetvalarla pasifize edilerek, zulme sessiz kalmanın ötesinde zımnî onay göstermek durumuna düşürülünce, kader açısından umumî musibete fetva verdiren bir vahamet ortaya çıkmış oldu.
28 Şubat adına yapılan tahribatın tamiri yönündeki beklentilerin hâlâ karşılık bulamadığı; aksine 28 Şubat bahanesiyle halka adeta savaş açan zihniyetin, elindeki mevzileri terk etmemek için direndiği, hatta yeni tezgâhlara giriştiğinin hissedildiği bir sırada patlak veren felâketi tesadüfle açıklamak mümkün mü?
Evet, bu bir ilahî tokattır. Müstehak hale geldik ki böyle bir tokada maruz kaldık. Yenilerinden korunabilmemiz ise, ders alıp gereğince amel etmemize bağlı.
***
Bu yazıda “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek”le suçlandık ve İstanbul 2. No’lu DGM tarafından 2002’de 1 yıl 8 ay hapse mahkûm edildik. İnfazı yine mahkeme kararıyla ertelenen bu kararın adlî sicil arşivindeki kaydı hâlâ durduğu için, 14 yıl sonra, BYEGM basın kartımızı yenilemedi...
Devam edeceğiz.
Üstad: Aldatmalar dağılacak, hakikat meydana çıkacak. http://www.yeniasya.com.tr/video/ustad-aldatmalar-dagilacak-hakikat-meydana-cikacak_408565