Türkiye 1999’daki Brüksel zirvesinde 28 Şubat’a rağmen resmen AB adayı olarak kabul ve ilan edildi.
Bu sonucun alınmasında etkili olan isimler, Türkiye ayağında dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, AB tarafında ise Almanya’da Schröder ve Fransa’da Chirac gibi vizyon sahibi liderlerdi.
O sırada Türkiye’de başbakan olan Ecevit’e ve ortakları Bahçeli ile Yılmaz’a kalsaydı, AB’nin teklifi reddedilebilirdi. Ama Demirel devreye girip Ankara adına böyle bir cevap verilmesini engelledi ve sürecin önünü açtı.
Almanya’da Sosyal Demokrat Başbakan Schröder ve Fransa’da tecrübeli merkez sağ Cumhurbaşkanı Chirac’ın AB misyonuna uygun ve basiretli yaklaşımları da Türkiye’nin demokratikleşme yolunda hızlı ve olumlu adımlar atmasını kolaylaştırdı.
Bu çerçevede, 12 Eylül darbe anayasasının başlangıç kısmında yer alan ve hiçbir düşünce ve mülâhazanın Atatürkçülük karşısında korunma göremeyeceğini dayatan ucube ifadeler, AB’nin sıkı takibiyle değiştirildi.
Özellikle MHP’nin direnişine rağmen.
MGK’nın sivilleştirilmesine ve sistemdeki ağırlığının azaltılmasına yönelik anayasa değişikliği de o dönemde gerçekleştirildi.
Keza 28 Şubatçıların, 1990’da yürürlükten kaldırılan TCK 163. maddenin yerine ikame ederek dindarlara ve bu meyanda Yeni Asya’ya karşı yoğun şekilde işlettikleri 216.—şimdiki 312.—madde de AB’nin yoğun ve ısrarlı takibi sonucu değiştirildi.
Aynı şekilde, öteden beri bilhassa basın hürriyetini yoğun bir baskı altında tutmak için çok kullanılan TCK 159—şimdiki 301—de AB kriterleri çerçevesinde ıslah edilen düzenlemeler arasında yer alıyordu.
Üstelik 28 Şubat sayesinde iktidar olan ve zihniyet olarak demokratikleşmeye uzak ve soğuk duran bir koalisyon iş başındayken...
2000’de Demirel’in cumhurbaşkanlığı sona erdi. 2005’te Almanya’da Merkel, 2007’de de Fransa’da Sarkozy gibi AB misyonuna aykırı ve Türkiye’yi istemeyen siyasetçiler iktidar oldu. Türkiye’de 2002 seçiminin başa getirdiği AKP de, kendi önünü açma hedefiyle sınırlı olarak sahiplendiği AB sürecini ihtiyacı kalmadığında boşlayınca iş buraya geldi.
16 yılın hikâyesi kısaca böyle...
İstanbul vaizlerinden, eski AP Milletvekili İhsan Toksarı’ya Allah rahmet eylesin. Mekânı Cennet olsun. Ailesine sabr-ı cemil niyaz ediyorum.
AİHM’in YouTube’a erişim yasağını ifade özgürlüğünün ve bilgi edinme hakkının ihlali olarak değerlendiren kararı, Ankara’ya yeni bir uyarı.
Kayyım darbeleri, medya baskınları, sosyal medya yasakları, gazeteci tutuklamalarıyla ülkemizi medenî dünyadan koparmaya kimsenin hakkı yok.