Bir gün Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem, amcası Ebû Tâlib ile oturuyordu. Tam bu sırada bir yıldız kaydı ve etrâfı aydınlattı. Ortalık aydınlığa büründü.
Ebû Tâlib endişe ile, “Bu nedir?” diye sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bu Allâh’ın dikkat çekici işâretlerinden birisidir. Salıverilmiş bir yıldızdır” cevâbını verdi.
Ebû Tâlib’i şaşırtan bu olay üzerine Târık sûresi nâzil oldu. (DİA, c.40. s.23, Bekir Topaloğlu)
Târık; gece fazla ışık saçan yıldız anlamına gelir. Ayrıca, mecâzî olarak meşhur ve çok ünlü kişiye de Târık denir. Cenâb-ı Hak Târık sûresinin 3. âyetinde; ortalığı aydınlatan bu yıldızın Târık yıldızı olduğunu ve karanlığı delip geçen bir yıldız oladuğınu bildiriyor.
Kur’ân nazil olmaya başladığında kâhinlerin gaybî haberleri son buldu. Çünkü semâya çıkıp haber hırsızlığı yapan cinler, kayan yıldız mermileri ile taşlandı. Kur’ân’a şüphe gelmemesi için, cinlerin semâdan kâhinlere getirdikleri gaybî haberler yasaklandı.
Kâhinlerin haber kaynakları kuruduğu için, pek çok kâhin müslüman oldu. Bu sure, insanın yaratılışına ve tevhid delillerine dikkat çekiyor. İnsanın âhirette tekrar yaratılacağına ve Allâh’ın sonsuz gücüne ve ikinci yaratılışın daha ehven olduğuna vurgu yapıyor.
Târık yıldızına ve yere yemin edilerek insanlar îman etmeye çağrılıyor. Surenin son kısmı ise; Kurân’ın hak ile bâtılı birbirinden ayıran bir söz olduğunu ve aslâ bir şaka olmadığını anlatıyor.
Sûre şöyle sonlanıyor: “O kâfirler bir tuzak kurarlar. Ben de bir tuzak kurarım. Kâfirlere mühlet ver. Ey peygamber! Onları biraz kendi hallerine bırak, pek yakında desteğim sana gelecektir.”
Îman, ihlâs, istikâmet üzere kalınız.