Üstad Bediüzzaman’ın, “âfâkî” olarak tavsif ettiği, bizi alâkadar etmeyen meseleler-olaylar, çoğu zaman zihnimizi meşgul ediyor. Bu da asli vazifelerimizi unutmamıza veya ihmal etmemize sebep oluyor.
Ülkemizde hatta dünyada, irademizin dışında cereyan eden haberleri ve olayları merakla takip etmenin faydasız olduğu bellidir. Ayrıca işlenen haksızlıklara, zulümlere bilmeden ortak olma ihtimali var. Bazen, ehl-i dünyaca büyük olarak lanse edilen, hakikat-ı hâlde ise hiç hükmünde olan hadiseleri merakla takip ediyoruz.
İki-üç sene boyunca; camiyi-cemaati, hatta asla terk etmememiz gereken kudsî hizmetlerimize ara vererek, merakla, korku ve endişe ile Covıd-19’u takip ettik, pandemiyi konuştuk. Yaklaşık bir senedir de; nice canlara, mallara, servetlere mal olan depremi konuşuyoruz.
Üstelik bu gibi belaların ve musibetlerin; Gayretullah’a dokunan, gadab-ı İlâhî’yi celbeden hatalarımızın, kusurlarımızın, isyanlarımızın, işlediğimiz günahların neticesinde meydana gelen birer ikaz-ı İlâhî, birer ihtar-ı Rabbani olduğunu kulak ardı ederek, birer ciddi uyarı niteliğindeki bu felaketlerin, gereksiz hatta zaman zaman zararlı te’villerini ve yorumlarını yaptık.
Bilindiği gibi, uzunca bir zamandır, bu defa milleti sıkboğaz eden hayat pahalılığını, canavarlaşan enflasyonu konuşup duruyoruz.
Siyaset, nerede ise hiç gündemimizden düşmeyen bir konu. Hemen her gün, her saat siyasilerin hamasî nutuklarına, milleti galeyana getiren içi boş sloganlarına deyim yerinde ise aşina olduk.
Üstad Bediüzzaman’ın “âfâkî” olarak adlandırdığı, yukarıda bazı örneklerini nazarlara verdiğimiz meseleleri izlemenin herhangi bir faydası mı var? Yoksa tam tersine halet-i ruhiyemiz bozuluyor ve karamsarlıklarımıza mı sebep oluyor?
Üstad Bediüzzaman, bizi alâkadar etmeyen âfâkî meseleler karşısında şöyle diyor: “Hâl-i âlemin salâhını temenni ediyorum, dua ediyorum ve ehl-i dünyanın ıslahını arzu ediyorum, fakat irade edemiyorum. Çünkü elimden gelmiyor. Bilfiil teşebbüs edemiyorum. Çünkü ne vazifemdir, ne de iktidarım var.”
Biz de, bizi üzen, dünyevi ve uhrevi hayatımızı karartan bütün belaların acilen son bulmasını istiyoruz, arzu ediyoruz. Ama irade edemiyoruz, elimizden bir şey gelmiyor, ancak dua ediyoruz.
İslâm’ın mukadderatı ile alâkalı Harb-i Umumî’nin bütün şiddetiyle devam ettiği o hengâmede birçok ehl-i din, camiyi-cemaati terk edip, merakla radyo başına koşup haberleri dinlerken, Üstad Bediüzzaman’ın bu haberleri merak edip dinlemediğini biliyoruz. İslâm’ın geleceğini alâkadar eden böyle bir harbe neden merak edip bakmadığını soranlara da, ebedî ve sonsuz bir hayatı kazanmak veya kaybetmek gibi önemli ve ciddi bir meselenin yanında bu harbin hiçbir öneminin olmadığını ifade ile, İngiliz ve Alman kadar da servetimiz olsa ve aklımız da varsa, dönüp bu gibi dünyevi ve geçici meselelere bakmamamız gerektiğini söylüyor Üstad Bediüzzaman.
Biz de, dünyaya bakan âfâkî meseleleri merakla takip etmenin, yerine getirmekle vazifeli olduğumuz kudsî hizmetlerimize perde olacağını, zarar vereceğini bilerek; bizi alâkadar etmeyen meselelere bakmamalıyız. Bütün himmetimizle, gayretimizle, bütün mesaimizi iman-Kur’an hizmetlerine sarf etmeliyiz.