Yaratılış ağacının meyvesi insandır. Kâinatın bütün özelliklerini içinde taşıyor.
Yaratılış ağacının çekirdeği de insandır. Allah, Peygamberimizi (asm) İslâm ağacına çekirdek ittihaz etmiştir. İşte o çekirdeğin çekirdeği de kalptir. Kalp insanın lâtifelerinin şâhıdır. Kalbin öyle bir özelliği vardır ki, insanın bedeninde harita ve fihriste gibidir. Kalpte, insan bedenindeki her şey saklıdır. Ebedî hayattan başka hiçbir şeye razı olmaz. Yani kalp, vücudumuzdaki bütün lâtifeler gibi ebediyeti arzular. Belki fani mahlûkatı sever, ama hiçbir zaman tatmin olmaz. Kalp, Cenâb-ı Hakk’ın bütün isimlerine aynadır. Allah’ın isimleri aracılığıyla ebediyeti bulmaya çalışır. Peki kalbin ameli nedir? Nasıl ki bedenin ameli namaz, malın ameli zekâtsa, kalbin ameli de imandır. Bu yüzden kalbimizi tamamen imanla doldurmamız gerekiyor. Kalbin suyunun kesilmemesi lâzım. Bunun için gereken ise ubudiyet, ihlâs ve takva. Allah’a kulluk vazifemizi yaparak, bunda samimî olarak ve günahlardan çekinerek bunu başarmak mümkün. Ancak böyle bu nuranî ağaç yeşillenir, canlılığını daima korur.
Hayatımızı canlandıran kalptir. Nasıl ki maddî kalp bütün vücuda kan dağıtıyor; manevî kalbimiz dahi bedene maneviyat dağıtıyor. Eğer bu ağacımız bir gün sönerse, kalp ‘ölü bir canlı’ gibi kalır. İman nuru söner. Hak ve hakikate karşı göz ve kulak kapatılır ve kalp mühürlenir. Kalp küfrü tercih ettiyse, karanlıklı, ıssız ve zararlı haşeratlar kalbin yuvasına girdiği için mühürlenmiştir, kilitlenmiştir. Küfürden dolayı kulaktaki manevî zar, Allah’ın nurlu nidalarını işitmez. Halbuki iman nuruyla o zar bütün nidaları, tesbihatları, rüzgârların hışırtılarını ve bütün Rabbânî kelâmların ulvî tesbihatını işitir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, sanki kâinat İlâhî bir musıkî dairesi olur. Kalplere manevî hüzünleri, sevinçleri vererek nurani âleme götürür. Ama kulak o küfürle tıkandığı zaman manevî sesleri duymaz ve kalpte derin bir yara bırakır. Küfür, gözleri de mühürler. Gözler hakkı ve hakikati görmekte körleşir. Kâinattan korkar bir hâle gelir. Ama iman nuruyla bakınca kâinata, ibret, fikret ve ünsiyetle bakılır. Kalp Allah’ı tanımanın ve görmenin verdiği heyecanla, sevinçle ve imanla dolup taşar.
İşte manevî kalbimizin hayatımızdaki yeri bu kadar önemli. Hayatımızın canlılığının devamı bununla mümkün. Bu yüzden kalbimizi sürekli sulamalıyız ki, ‘ölü bir canlı’ hükmüne geçmeyelim.
Ayşenur akay