Kahire Arap Yazmaları Enstitüsü, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) ve İstanbul Eğitim ve Araştırma Vakfı tarafından düzenlenen “Katip Çelebi: İslam Medeniyetinde Bibliyografya ve İlimler Tasnifi (Geçmişi ve Geleceği)” başlıklı sempozyumda konuşan İSAM Başkanı Recep Şentürk, “Toplumsal hafıza zincirimiz koptu” demiş.
Şentürk, İslam aleminde Hz. Mevlana gibi (çok sayıda) büyük değerler olduğunu ancak onların yeterince tanıtılamadığını da hatırlatıp, “Türkiye ve İslam dünyası modernleşme ve Batılılaşma dediğimiz bir süreçten geçiyor” şeklinde konuşmuş.
“Bir Türk dünyaya bedeldir” diye övünenlerin, bir çok noktada beğenmedikleri ‘eski devir’lerden daha geri kaldığını da Şentürk’ün şu tesbitinden anlamak mümkün: Osmanlı’da ilim adamları ve ulema öğrencilik yıllarında bile Arapça, Farsça ve İngilizce bilmeleri gerekirdi ve bilirdi!
Karalanan, “geri kalmış devir” diye bize anlatılan o günlerden bu günlere bakalım: İlk, orta ve liseyi bir yana bıraksak bile, üniversitelerimizde okutulan ‘yabancı dil’ eğitimiyle dil öğrenebilen kaç öğrenci vardır? Kendi özel gayreti olmayan kaç kişi milli eğitim sistemi sayesinde dil öğrenebilmiştir?
Tabii ki bu mesele sadece Türkiye’nin meselesi değil. İslam dünyası da bu sıkıntı ile karşı karşıya. Nitekim İSAM Başkanı Recep Şentürk “Maalesef günümüzde Türkçeyi düzgün konuşamayan bir nesille, Arapçayı da düzgün konuşamayan Araplarla karşı karşıyayız. İslam ümmeti içinde farklı kavimlerin yeniden birleşmesi için bu dilin öğrenilmesi ve farklı ülkelerde yapılan çalışmaların tanınması gerekir” demek suretiyle yaraya parmak basmış.
İslam aleminde Hz. Mevlana gibi çok sayıda büyük değerler olduğu, ancak onların yeterince tanıtılamadığı tesbiti de çok önemli. Bunu ifade etmekle, “Hz. Mevlana yeterince tanıtılıyor, değeri biliniyor” demiş olmuyoruz. Ne yazık ki Hz. Mevlana da hakkıyla tanıtılabilmiş değil. Gerek Hz. Mevlana ve gerek diğer büyük zatlar, ancak eserleriyle ve fikirleriyle tanınıp tanıtılabilir. Yoksa, vefat yıldönümlerinde hatırlayıp ‘tören’ler yapmakla onları tanımış ve tanıtmış olmayız. Vefat yıldönümlerinde Hz. Mevlana’yı hatırlayan, mesaj yayınlayan siyasetçilerimizden kaçı, onun eserlerini okumuştur?
Çoğu siyasetçinin sahip çıkar göründüğü ve konuşmalarında sözlerinden nakiller yaptığı Hz. Mevlana konusunda durum buysa, diğer alimler için nasıl olduğunu tahmin edebilirsiniz. Dolayısı ile Türkiye’de ve İslam aleminde yüzlerce belki de binlerce Hz. Mevlana benzeri alim zatlar olduğunu bilmek ve bildirmek durumundayız.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de günümüzün Hz. Mevlana’sıdır. Ömrünü iman ve Kur’ân hizmetine vakfeden Bediüzzaman’ın kıymetinin tam anlamıyla bilindiği söylenebilir mi? “Siyasetçiler bilmiyor ama biz biliyoruz” da diyemeyiz. Çünkü kıymet bilmek, onun eserlerini daha iyi anlamak için hayat vakfetmek anlamına gelmeli.
Her görüşten insanın konuşmacı olarak katıldığı bazı toplantılarda Bediüzzaman’dan tesbitler aktarınca ilgi ile takip ediliyor, ama aynı zamanda onu tanıması gereken pek çok insanın eserlerini bilmediği ve okumadığı da ortaya çıkıyor. Türkiye’nin dertlerine çare arayışı iddiasında olup da Bediüzzaman’ı bilmeyen, okumayan, ondan istifade etmeyenlerin çare sunması kolay olur mu?
Toplumsal hafızamızı tazelemek, kesilen bağları kurmak mecburiyetindeyiz, vesselam...