Ayrıntılarını fıkıh kitaplarına havale ederek şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki İslâm dünyası zekât müessesini tam olarak işletebilse fukaralık kıskacından kurtulduğu gibi fitne ve fesat kıskacından da kurtulabilir.
Elbette zorlukları vardır, ama zekâtın sistemli bir şekilde toplanması ve dağıtılması temin edilebilse, İslâm dünyasında yaşanan pek çok derde çözüm bulunmuş olunur.
İslâm dünyasının ve Müslümanların en büyük düşmanı neydi? Bediüzzaman’ın ifadesiyle; cehalet, fakirlik, ihtilâf. Zekât müessesesi hakiki manasıyla işletilebilse üç büyük düşman olan cahillik, fakirlik ve ihtilâf ortadan kalkmaz mı? Bu büyük düşman bertaraf edildikten sonra geriye kalan ‘küçük düşman’ların İslâm dünyasını mağlup etmesi mümkün olur mu?
Dünya Müslüman Âlimler Birliği Genel Sekreteri Prof. Dr. Ali Karadaği’nin açıklamaları bu noktada dikkat çekici. Terörü doğuran sebeplerin başında ekonomik meseleler ve beraberinde gelen fukaralık olduğuna işaret eden Karadaği, ekonomik sorunların aşılması halinde terörle ilgili meselelerin de azalacağına dikkati çekmiş. Karadaği, İslâm dünyasının yıllık zekât gelirinin bu konuda önemli bir kaynak oluşturduğunu da ifade etmiş.
Karadaği şöyle demiş: “2008’de yaptığım bir araştırma neticesinde, İslâm dünyasının yıllık zekât gelirinin en az 300 milyar dolar olması gerektiği sonucuna ulaştım. Şayet zekât sistemi doğru ve etkin şekilde işletilseydi İslâm dünyasında bugün yaşanan bu acı tabloya şahit olmazdık.”
Kur’ân-ı Kerîm’deki Kureyş Sûresinin son âyetine atıfta bulunan Karadaği, “Zekâtın, yoksulluğu büyük ölçüde azaltarak ekonomik, siyasî, sosyal ve askeri sorunların çözümünde kullanılabilecek etkili bir enstrüman olduğunu” da hatırlatmış.
Bazı İslâm ülkelerinin ve zengin Müslümanların İslâm dünyasındaki ‘kavga’lara siyasî çözüm sunamadıklarının, ama bu insanların çözüm için maddî imkânlarının seferber edebileceğini de işaret eden Karadaği, “Bunun en alt düzeyi de zekattır” demiş.
Londra’daki Uluslararası İslâmî Ekonomi ve Finans Merkezi Başkanı Şihab el-Azazi de “Toplumda büyük bir denge sağlayan zekât, İslâm âlemini ekonomik krizlerden kurtarabilir. Tüm kriterler dikkatle incelenirse, toplumun ihtiyaçlarını giderebilir. Zekât sürdürülebilir toplumsal ve ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmede önemli rol oynar. Çünkü ekonomi ile sosyoloji arasında dengeyi gerçekleştirme etkisine sahiptir” demiş.
Terör ile radikalizmin siyasi ve ekonomik boyutları olduğuna işaret eden Avrupa İslâmî Finans ve Ekonomi Akademisi Başkanı Eşref Devabe ise, “Zekât, halkın hayat şartlarının iyileşmesinde, eğitim ve iş fırsatları bulmasında önemli bir rol oynayabilir. O zaman zekât kurumları aracılığıyla yoksulluğa çözüm olmaya başlar” ifadelerini kullanmış. (AA, 15 Aralık 2016)
İslâm dininin ‘zengin’ saydığı kişiler mallarından kırkta birini yani yüzde 2.5’unu zekât olarak vermek mecburiyetindedir. Zenginler için zekât vermek bir lütuf değil, vazifedir. Zenginlerin ‘para’sının yüzde 2,5’u kendilerinin değil, fakirlerin hakkıdır. Günümüz şartlarında bu miktarları toplayıp dağıtmak belki zordur ama insanların ve bilhassa zenginlerin zekâtlarını vermesi için teşvik edilmesi icap eder. Öyle dindar zenginler var ki, devlete verdiği ‘vergi’yi zekât vermiş gibi kabul edip kendisini kandırmayı tercih ediyor. Her hafta değil, her gün insanlar zekât verme konusunda ikaz ve teşvik edilmeli.
Bediüzzaman Hazretleri’nin bu husustaki ikazı da ayrıca sarsıcı ve dikkat çekicidir: “Eğer, ezkiya zekâvetlerinin zekâtını ve ağniya, velev zekâtın zekâtını milletin menfaatine sarf etseler, milletimiz de başka milletlere yolda karışabilir.” (Eski Dönem Eserleri, [Münâzarât] s. 272) Yani, zeki insanlar zekiliklerinin ‘zekâtını’ ve zenginler vermek mecburiyetinde oldukları ‘zekât’ miktarının da kırkta biri olan miktarı zekât olarak verseler [kırkta birin de kırkta birini/ yüzde kaç ettiğini matematikçiler hesaplasın!] biz de fukaralığı geride bırakıp ‘zengin ülkeler’ sınıfına girmiş oluruz.
Dünya Müslüman Âlimler Birliği Genel Sekreteri Prof. Dr. Ali Karadaği’nin 2008’deki yaptığı hesap ve bulduğu 300 milyar dolar miktarı akılda tutulsun ve bu hesap bugün de yapılsın. Her yıl 300 milyar doların fakirliği, cahilliği ve ihtilafları bertaraf etmek için harcandığını bir düşünün... Hayali bile heyecan verici. Niçin olmasın?