Dünya, bir şekilde ‘terör’le mücadele ediyor olsa da, karşısında daha büyük bir tehdit ve tehlike var: Irkçılık.
Bu tehlike hem dünyanın hem de Türkiye’nin başına belâ olmuş durumda. Ne var ki, idareciler tehlikenin büyüklüğünü fark edebilmiş değiller.
Haklı olarak, ‘terör çok büyük bir tehlike’ deniliyor ve buna göre çareler alınmaya çalışılıyor. Ancak terörü tetikleyen ve besleyen sebeplerin başında da ırkçılığın geldiği görülmüyor. Irkçılık, özü itibarıyla “Beni sokmayan yılan bin yıl yaşasın” anlayışını besler ve bu da insanlığı sokan ‘yılan’ların çoğalmasına sebep olur.
Maalesef bu hastalık, ekseriyetin Müslüman olduğu ülkemizde de yaygın ve her geçen gün biraz daha yayılma istidadı gösteriyor. Irk üstünlüğü anlayışını ayaklar altına alan bir dine mensup insanların bu anlayışa prim vermesi, olsa olsa kıyamet alâmetleri ile açıklanabilir. “Arabın Arap olmayana, beyazın siyaha, takva (Allah’tan korkma) dışında hiçbir üstünlüğü yoktur. İnsanlar, tarağın dişleri gibi eşittirler” buyuran bir Peygambere (asm) ümmet olanların ‘ırkçı’ olması nasıl izah edilebilir?
Bu cümleden olarak, Bediüzzaman Hazretleri de “Irkçılık, bütün bütün bir tehlike-i azîmdir” demektedir. (Emirdağ Lâhikası, s. 839, s. 437)
Irkçılığın içimizde zemin bulup kök salmasının belki de en büyük sebebi, mevcut eğitim sistemidir. “Bir Türk dünyaya bedeldir” tekliniyle eğitilen milyonların, ‘ırkçılık’ tehlikesini görmesi ondan uzak durması beklenebilir miydi?
Dünya da artık bu tehlikenin farkında. Avrupa Konseyi’nin ırkçılık komisyonunun yayınladığı 2014 raporunda özellikle internet üzerinden yükselen nefret ve ırkçılığa vurgu yapılarak, Avrupa’nın önümüzdeki yıllarda en büyük derdinin ırkçılık, antisemitizm ve İslamafobi olduğu belirtilmiş.
Avrupa Konseyi Genel Sektereri Thorbjörn Jagland, konu ile ilgili düzenlediği basın toplantısında; tesbit edilen bu ‘dert’lerle ilgili tedbirler almaları gerektiği konusunda devlet yetkililerine çağrıda bulunmuş. Jagland, “Şu an birçok krizle karşı karşıyayız, fakat Avrupa’nın geleceğini en çok tehdit eden sorun antisemitizm, ırkçılık ve İslamofobidir. Avrupalı liderler bu tehlikeli eğilimi durdurmak için ciddî tedbirler almalıdırlar” ifadelerini kullanmış. Raporda, İslâm karşıtı söylemler Avrupa’da hızla yayılırken, siyasîlerin terör eylemlerinden dolayı bunu malzeme yaptıkları ve partilerin bunda başarılı oldukları dile getirilmiş. (Cihan bülteni, 9 Temmuz 2015)
“İslamofobi/İslâmdan korku”nun sadece Avrupa’da problem olduğu düşünülmesin. 28 Şubat 1997 sürecinde de görüldüğü üzere bu ‘korku’ “Müslüman Türkiye”de yaşayan kimi aydın ve ‘ilerici’lerde de var. O süreçte atılan “İrtica geldi, geliyor” nidalarını unuttuk mu?
“İnsanlar bilmediği şeye düşman olur” prensibinden yola çıkarak, en başta “Müslüman Türkiye”de yaşayan herkese İslâmın güzelliğini fiilen göstermek durumundayız. Sonrasında da aynı gayreti, başta Avrupa olmak üzere bütün dünyaya göstermek vazifemiz.
Başka türlü; yükselen yeni tehdit ve tehlikeleri durdurmak mümkün olmaz, bilelim...