Türkiye’nin çok daha fazla yola ihtiyacı olduğu her halde tartışılmaz. Ancak bu yolları yaparken ‘yolsuzluk’ yapmayı da hiç kimse savunamaz ve savunmamalı.
Ne yazık ki son yıllarda “Çalıyor ama yol yapıyor” benzeri bir anlayış ortaya çıktı ki bu da başka bir yanlışlık olsa gerek.
Tabii ki hadiselere hangi pencereden bakıldığı önemlidir. “Pahalılık insanları canından bezdirdi” denildiğinde, “Ama çarşı pazar insan kaynıyor. Sokaklarda insan kadar araba var. Yollar araç dolu, bu sebeple trafik tıkanıyor” diyenler var. Yolların arabalarla dolu olması hayatın bir gerçeği değil mi? Bu durum, enflasyonun yüksek oluşunu ya da hayat pahalılığını perdeleyebilir mi? İstanbul örneğinden yola çıkılacak olursa, yaklaşık 20 milyon insanın yaşadığı bir şehirde insanlar işlerine yürüyerek mi gitsin? Akaryakıt pahalı diye insanlar arabalara binmesin mi? Hayat bir şekilde devam etmek durumunda. Peki ne oluyor? İnsanlar ucu ucuna geçinmenin yolunu arıyor ve daha da önemlisi artık tasarruf etme imkânı kalmamış oluyor. Kazandığı bütün parayı harcayan bir çalışan, ‘sıkıntılı günler’ için bir hazırlık yapabilir mi? Öyle ya, insanın hastası olur, düğünü olur, derneği olur... Bugün kazandığını bugün yemek ve “Kimse aç değil” demek hal ve gidişteki sıkıntıları ortadan kaldırmış olur mu? İlla birilerini açlıktan ölmesi mi icap eder?
Türkiye’yi idare edenler ‘yol yapmak’la çok övündükleri için haliyle bu mesele biraz daha fazla konuşuluyor. Rakamlar kısmen değişmiş olsa da, sosyal medyada şöyle yorumlar da yapılıyor: “Ortalama bir araç km’de 3 TL akaryakıt harcarken; hazine garantili otoyollarda giden bir araç geçiş ücreti olarak bu yollara kilometre başına 7 TL ödüyor. Mesela, İstanbul’dan Bursa’ya gidip gelmenin sadece HGS masrafı 2553 TL.”
Farklı hesaplar yapılabilir ve rakamlar değişebilir. Ancak değişmeyin bir gerçek var: Hazine garantili olarak (Yap-İşlet-Devret modeli) yapılan otoyollardan giden araçlar, kilometre başına benzinden daha fazla para harcıyorlar. Peki bu durum savunulabilir mi?
Son zamanlarda bu yolara verilen garanti tutarlarına döviz kur zammı yapıldığı ifade ediliyor. Haberlere göre, Hazine’nin araç geçiş ücreti için ödeyeceği farkın en yüksek olduğu köprü Osmangazi Köprüsü olmuş. Geçiş ücreti 555 TL olarak sabit kalırken, Hazine’nin garanti ettiği araç geçiş ücreti 1.870 TL’ye yükselmiş. Bu durumda, Hazine’nin şirkete köprüden geçen her araç için ödeyeceği fark tutarı 1.315 TL’ye çıkmış oldu.
Eğer bu doğru ise (ki, aksini iddia eden duyulmadı) bu sistemde bir yanlışlık yok mu? Bu projeler yapılırken “Devlet hazinesinden 1 lira çıkmadan bunları yapıyoruz” mealinde sözler söylenmişti. Peki bu para kimin parası?
“Ne yani köprü yapılmasa mıydı?” diyenler de olabilir. Bin defa ifade edildiği üzere yine tekrarlayalım: Elbette bu köprü ve başka köprüler de yapılmalıydı. Ancak bunlar yapılırken ‘yolsuzluk’ anlamına gelen işler yapılmamalıydı. Netice itibarıyla bu iş “uzun dönemli borç/kredi alınarak yapılmış” olmadı mı?
Türkiye’yi idare edenler yanıltma ile iş görme alışkanlığını bırakmalı ve yol yaparken yolsuzluk yapmamalı vesselam.